Krishnamurti Subtitles home


BO84Q - Question & Answer Meeting
Soru ve cevap buluşması
Bombay, Hindistan
9 Şubat 1984



1:32 Birkaç soru var, birçok. Bir soruya nasıl yaklaşırsınız? Soru cevaptan daha mı önemlidir, veya cevap sorunun bizzat içinde midir? O halde, bu sorulara geçmeden evvel soruyoruz: bir soruyu nasıl karşılarsınız, bir soruya nasıl bakarsınız, bir soruya nasıl cevap verirsiniz. Veya, sadece soruya bir cevap arayışındasınız- bir cevap arıyorsanız, cevap sorudan daha önemlidir. O halde, çok önemli olduğunu söylüyoruz bir soruya ne şekilde yaklaştığınızın. Ve soruyu sorgulama şekliniz de, çünkü cevabın kendisi sorunun içinde yatar, ondan ayrı değildir. Umarım bu açıktır, iki taraf olarak bir soruya cevap arıyoruz, ama biz çok daha önemli olduğunu söylüyoruz sorunun doğası ve içeriğinin. O halde, ikimiz de, siz ve konuşmacı, sorunun kendisini inceleyeceğiz, ve sorunun anlaşılmasınını ardından cevap, bu sorunun incelenmesidedir. Umarım bu açıktır. Burada birkaç soru var ve siz ve konuşmacı beraberce sorunun doğasına inecekler ve sonrasında büyük ihtimalle sorunun kendi içinde cevabı bulabileceğiz. Bu oldukça açık oldu mu? O halde, önce soruları okuyacağız.
4:54 1. soru: Güzellik nedir? Güzel olan şeyleri neden severiz?
5:04 Güzellik nedir ve güzel şeyleri neden severiz?
5:16 Soru budur. O halde beraberce inceleyip soruşturacağız, sorunun kendisini bulacağız, sorunun içeriğini. Bu açık mıdır? Soran kişi güzellik nedir diye soruyor. Şimdi bu salonun etrafına baktığınızda, burası güzel mi? Gece gökyüzüne baktığınızda, gökteki yıldızla beraber, bu güzel midir? Veya harika bir gün batımı gördüğünüzde, renkli, çok derin, acayip bir genişleme hissi ve tüm evren ışık ve renkle dolu, bu güzel midir? Veya sadece insan yapımı olan şeyler güzeldir. İnsanoğlu, katedral, tapınak, kilise ve farklı türde camiler yapmıştır, dünyanın her yerinde. O halde, insan yapımı şeyler, resim yapma, şiir, heykel, bina gibi, hepsi insan ürünüdür ve bu yüzden güzel midir? Yani, güzelliğin ölçütü insan mıdır veya insan herşeyin ölçütü müdür? Birbirimizi anlıyor muyuz?
7:33 Güzelliğin ne olduğunu bulmak için soruyoruz. Bu çok karmaşık bir soru ve çok fazla duyarlılık istiyor kendimiz adına bulmak için. Harika bir gün batımı görüyorsunuz, sabahın erken saatlerinde güneşin ağaçlar arasından yükselişini. Veya berrak mavi gökyüzüne karşı muazzam bir dağ görüyorsunuz, zarif, sessiz, ulu bir güzellik, büyük bir onur hissi, şaşırma hissi. Bu olduğunda, yani, olağanüstü birşey gördüğünüzde, ona baktığınızda ne olur? Deniz üstündeki gün batımına ve acayip bir ışık, gün batımından kaynaklanan parlaklığa baktığınızda, sizin içinizde ne olur? Lütfen, beraber sorguluyoruz. Konuşmacının sorunuzu cevaplamasını beklemeyin. Soruyu beraberce inceliyoruz, soru ne ise- politik, ekonomik, sosyal vb.. Soran kişi burada soruyor; 'Güzellik nedir?' Biz de güzellik sadece benlik, 'ben' yoksa vardır diyoruz. İnsan-yapımı şeyler bir resim, bir ağacın veya birinin, ya da ışıkla dopdolu, hacimli büyük bir ırmağın harika bir fotoğrafı gibi, tüm bunlara baktığınızda, yeryüzünün harikasına, yeryüzünün güzelliğine, içinizde neler olur olağanüstü güzellikte birşeye baktığınızda? O an için var olmazsınız. Tüm problemleriniz kaygılarınızla, günlük sorunlarınız ve karmaşa ve kafa karışılığınızla bunların hepsi uçar gider olağanüstü güzellikte birşeyi görmekle. O an için siz yoksunuzdur. Buna katılır mısınız? Tüm bunları dinliyor musunuz? Eğer dinliyor ve güzellik olduğunda görüyor veya algılıyorsanız- bunu algıladığınızda, sadece kadın ya da erkeğin fiziksek güzelliğini değil bunu algıladığınızda, o saniye için benliğiniz yoktur. Ben işte bunu olağanüstü güzellik olarak sayarım.
11:53 Ve ayrıca- burası ne kadar da gürültülü, değil mi- ve ayrıca soruda neden güzel olan birşeyi sevdiğimiz de soruluyor. Ve bu soru aynı zamanda, çirkin, kirli birşeye nasıl izin verdiğimizi içeriyor. Bombay'ın kirli caddeleri gibi. Neden tolere ediyoruz, neden izin veriyoruz? Söyle söyleyebilirsiniz: 'Bu, bizim sorumluluğumuz değil, hükümetin sorumluluğudur' ve devlet sahtekardır ve bu yüzden herşey mahvoluyor. Ama bizler içinde yaşadığımız çevreyi duyarlı şekilde fark ediyor muyuz? İçinde yaşadığımız odayı, acaba düzenli mi, temiz mi, iyi oranlanmış mı, tüm bunların farkında mıyız? Veya sadece herşeye katlanıyor muyuz? Ve çoğumuz - sürekli gördüğünüzde bakımsızlığı, kiri, insanın insana yaptığı insafsızlığı, buna alışıyorsunuz, duyarlılığınız köreliyor, saptırılıyor ve bu yüzden gerçekten güzel olanı hiç görmüyorsunuz.
14:09 2.soru: Gerçeğin algılanması mümkün olabilir mi düşünce müdahalesi olmadan?
14:20 Olanın algılaması düşünce müdahalesi olmadan mümkün müdür?
14:32 Soruyu anlıyorsunuz? Bir ağacı, karınızı veya kocanızı, veya patronunuzu, yardımcınızı, hizmetçinizi veya etrafınızdaki doğayı algılamak mümkün mü, düşünce müdahalesi olmadan algılamak? Soru açıksa, yani, görebiliyor musunuz bir ağacı veya yeni ayı veya güneşin batışını, karınızı, kocanızı ve çocuğunuzu, düşünce araya girmeden kendi algınızla? Soru budur. Hadi soruyu inceleyelim.
15:57 Algılamaktan neyi kastediyoruz -algılamak, gözlemek? Karınızı veya kocanızı veya kız arkadaşınızı ya da oğlunuzu algıladığınızda, onları oldukları gibi görebiliyor musunuz, ya da onlarla ilgili bir resim, bir imajınız var ve bu imaj vasıtasıyla, hatıraların, varılan sonuçların renkli gözlükleri vasıtası ile bakıyorsunuz. Lütfen konuşmacının söylediklerini gözlemleyin. Kendi karınızı veya kocanızı, ya da komşunuzu veya patronunuzu vb inceleyin, onlara bakabiliyor musunuz hiçbir düşünce, imaj veya kelime hareketi olmadan. Diyelim ki ben evliyim-ki değilim- evli olduğumu varsayalım. Karımla yirmi veya otuz senedir ya da on beş gündür yaşamaktayım ve bu zaman dilimi içinde farklı olaylar, rastlantılar vasıtası ile onunla ilgili bir imaj yarattım. Onun da benim üstüme bir imajı var. Bu imajlar, bu hatıralar, ona gerçekte bakmama engel oluyor, onun ne olduğuna. Ve o halde şu soru ortaya çıkıyor: bir insana bakmak mümkün müdür, ister benim karım, isterse bir komşu ya da yabancı biri olsun, tek bir düşünce hareketi olmadan onlara bakmam. Soru soranın sorduğu şey budur.
18:42 Siz orada ve konuşmacı burada oturuyor. Besbelli konuşmacı üstüne imajlar, varsayımlarla, konuşmacıyla ilgili hatıralarla beraber buradasınız, öyle değil mi? Benim sorumu yanıtlıyor musunuz? Konuşmacıyı gözlemleyebilir misiniz onun üstüne yarattığınız ünü, şanı katmadan, onunla ilgili söylenen tüm şeyler olmadan ve onun hakkında okuduğunuz herşeyi veya onun tüm söylediklerini -hepsini bir kenara bırakın ve ona bakın, onu gözleyin. Bunu yapacak mısınız, yapabilir misiniz? Yani, birşeye veya birine bakma, önceki bir anı, varsayım, anımsama olmadan. Sadece taptaze bakın- bu mümkün müdür? Bu, düşüncenin sizin gözleminize müdahale etmediği anlamına gelir. Hiç denediyseniz veya bunu ileride yapacaksanız, çok olağanüstü şeylerin olduğunu göreceksiniz. Önceden hiç düşünmediğiniz birşeyi keşfedeceksiniz. Tamamen yeni birşeyi keşfedeceksiniz. Karınıza veya kocanıza baktığınızda onunla ilgili biriktirdiğiniz hiçbir anı olmadan ve onun da sizinle ilgili, o durumda ona ilk kez taptaze bakıyorsunuzdur! Böylece bir ilişki sürekli yenilenir, tazedir. Eski anılar işlemez ve araya girmez. Bunları hiç denediniz mi? Veya sadece dinliyorsunuzdur- 'Evet, kulağa çok ilginç geliyor, ama bunları yapamam' ve devam edersin. O halde, bunu gerçekten bir yada iki kez yaparsanız, tüm birikmiş anıları bir kenara bırakırsanız onunla ilgili, o halde o kişiye ilk kez taptaze bakıyorsunuzdur. Ve o kişiye taptaze baktığınızda tamamen yeni birşey ortaya çıkar, yeni bir tür bir ilişki olur.
22:26 3. Soru: İlgisiz bir koca ile nasıl yaşanır?
22:37 İlgisiz bir koca ile nasıl yaşanır?
22:43 Bilmiyorum. Bu soruyu irdeleyelim. Koca nedir ve eş nedir? Amerika'da ve dünyanın diğer bölgelerinde, bir erkek ve bir kız beraber yaşıyorlar evlilik töreni olmadan, veya resmi makamlara gidip evliliklerini kayıt ettirmeden. Bu bir açıdan, bir erkekle bir kızın birarada yaşamasıdır evlenmeden veya resmi kayıt yaptırmadan. Bu durumun başka tarafı vardır: bir erkek ve kadın arasında bir merasim yapılır ve bu tören -yani kiliseye gidilir ya da nikah dairesine böylece erkek ve kadın karı koca olurlar. Bu ikisi arasındaki fark nedir? Sorumu anlıyorsunuz? Bir erkek ve kadının evlilik töreni olmadan beraber yaşaması ile bir erkek ve kadının pahalı evlilik yolu ile beraber olması arasındaki fark nedir, ikisi arasındaki fark nedir? Birinin resmi kağıtları vardır sizler karı ve kocasınız diyen. Toplum sizin evli olduğunuzu söylüyor, beirli sorumluluklarınız var, karınıza, çocuklarınıza ve diğerlerine bakmak için. Ve diğeri, kilise vb. ye gitmeyen, evlilik töreninden geçmeyen ya çok sorumsuzlar ya da çok sorumluluk sahibiler. İkisi de sorumlu. İkisi de beraber yaşamayı ciddiye alıyorlarsa, her ikisi de sorumludur.
25:48 O halde, soruyoruz, koca nedir ve eş nedir? Bu soruyu cevaplayın. Sanırım buradakilerin çoğu evliler veya kız arkadaşınız var- herhalde Hindistan'da çok yaygın değil ama Avrupa ve Amerika'da oldukça yaygın. O halde, koca nedir? Bir kocanın çalışması, ofise gitmesi veya dokuzdan beşe bir işe gitmesi varsayılıyor, günün büyük bir kısmını ofiste geçiriyor ya da bir fabrikada vb keyifle veya keyif almayarak ve sonra eve geliyor. Karısı, kadın yemeği yapıyor, çocukları varsa, onlara bakıyor vb.. Bu bizim günlük rutinimiz. Bunu kabul ediyor musunuz? Allah aşkına. Evet? Dünyanın her tarafında olan biten bu. Kadın evde kalır veya ofise gider, daha fazla para kazanmak için ve genel olarak çocukları varsa, onlara bakar ve evde kalır. Bu iki kişi arasındaki ilişki nedir? Dokuzdan beşe çalışan koca ve dokuzdan beşe çalışan kadın, ilişkileri nedir? Bunu hiç düşündünüz mü? Yaşam gittikçe daha da karmaşıklaşıyor, daha da pahalılaşıyor, bu durumda hem erkek, hem kadın çalışmak zorunda. Ve çocukları varsa ki ne yazık ki büyük ihtimal çocukları vardır, çocuklara ne olur? Kadın eve gelir veya eşi eve gelir, yorgundur ve birbirlerini umursarlar mı, cinsellik dışında? Gerçekten önemsiyorlar mı? Bu soruyu konuşmacıya soruyorsunuz ve onun bunu cevaplaması gerekiyor. Bu soruyu kendinize sormalısınız, konuşmacıya değil.
28:58 Soru şöyle: Kocasının umurunda olmayan bir bayan nasıl yaşar? Ya eski adama, eski beye veda edersin veya ona katlanırsın. Bu genelde olandır, siz katlanırsınız, birbirinize karşı giderek iyice umursamaz olursunuz, daha da izole yaşarsınız, daha da bunalımda olursunuz ve karşısındakini gerçek anlamda umursamayan bir erkek veya kadınla yaşamanın tüm zorluklar Bu sizin probleminiz, benim değil. O halde siz ne yapacaksınız, başka kadının peşine mi, başka erkeğin peşine mi gideceksiniz? Ve aynı şey orada da olacak, bir süre sonra o yine umursamayacak. Ve bu şekilde hep bu probleme yakalanıyorsunuz. Burada hiç sevgi var mıdır, bu durumda? İki kişi bir arada yaşadığında, bir araya gelmenin seksüel, biyolojik eylemi midir veya yaşamlarında sevgi var mıdır birbirlerini önemseyen? Büyük ihtimalle bu cevabı konuşmacıdan iyi bilirsiniz.
31:20 4. Soru: Yaşamda evlenmek gerekli midir? Kadın ve erkek arasındaki fiziksel ilişki nedir?
31:30 Ben bilmiyorum. Bunu siz bilmelisiniz. Ne kadar tuhaf bir soru, değil mi? Yaşamda evlenmek gerekli midir? Ne söylersiniz? Eğer konuşmacı bunu size sorsaydı, cevabınız ne olurdu? Beyler, bayanlar, evlenmeli miyim? Cevabınız ne olur? Cevabınız, büyük ihtimalle, 'Ne isterseniz onu yapın. Neden beni karıştırıyorsunuz? Bu size bağlı.'
32:31 Ama soru gerçekte bundan çok daha karmaşık. Hepimiz yoldaşlık istiyoruz, hepimiz cinsel ilişki istiyoruz, biyolojik bir gereklilik. Ve tek istediğimiz bel bağlayacağımız birisi, güvende hissedebileceğimiz birisi, rahatlık, destek hissi veren, çünkü çoğumuz kendi ayaklarımız üstünde duramıyoruz, o yüzden 'Evlenmeliyim' deriz veya bir kız arkadaşım vardır veya her ne ise, 'Evde beraber olabileceğim biri olmalı.' Hiçbir zaman biriyle evde değiliz çünkü düşüncelerimizde, kendi problemlerimizle yaşıyoruz, kendi hırslarımızla vb... Ve tek başına kalmaya korkarız, çünkü yaşam çok yalnızdır, yaşam çok karmaşık, sorunlu ve birşeyleri konuşmak için birine ihtiyaç duyarsınız. Ve ayrıca evlenince cinsel ilişki yaşarsınız, çocuklar vb.. Yani, erkek ve kadın arasındaki ilişkide, sevgi yoksa, sen onu, o seni kullanır. Sen onu, o seni suistimal eder. Bu bir gerçektir.
34:44 Bu durumda, soruyu soran 'Evlenmeli miyiz?' diye soruyor. Ve insanlar arasındaki fiziksel ilişki nedir- bu soruyu bilmiyor musunuz? Bu size bağlı, beyler. Ama tüm bu komplike soruya girmek için bir arada yaşamak üstüne, sadece iki kişi ile değil, insanlıkla yaşamak- komşunuzla, patronunuzla, hizmetçinizle, eğer hizmetçiniz varsa, babanızla, annenizle, çocuklarla- bir arada yaşamak, bu çok karmaşık bir konudur. Bir aile olarak bir arada yaşamak size belirli bir güvenlik, koruma sağlar ve bu aile yapısını bir gruba taşıyorsunuz, bir cemiyete, bir devlete, bir ulusa ve bir ulustan bir diğerine muhalif olunuyor ve bu yüzden hep bölünme, çelişki ve savaşlar oluyor. O halde, başkası ile çelişki olmadan nasıl yaşanacağına bakmalı, mücadele, uyma, uzlaşma hissi olmadan. Bu çok fazla zeka, bütünsellik gerektirir. Ama cinsel, biyolojik vb. taleplerden dolayı evleniyoruz.
37:06 Bu soruları uydurdunuz mu? Hayır diyorlar.
37:17 5. Soru: Beyinle zihin arasındaki fark nedir?
37:26 Beyinle zihin arasındaki fark nedir?
37:36 Bu çok karmaşık bir sorudur. Beynin ne olduğunu biliyoruz. Bilimadamları şimdi beynin sağ tarafı ve sol tarafı var diyorlar. Beynin sol tarafı günlük işlerde kullanılır. Tüm detaylarına girmeyeceğim, dilerseniz okuyabilirsiniz. Ben okumadım, ama bilimadamı olan bazı arkadaşlar bana anlattılar. Beynin sol tarafı operasyonda, eylemde bulunuyor, tüm günlük işleri yapıyor. Ve beynin sağ tarafı tam olarak çalışmıyor, işlev görmüyor çünkü sağ beyin çok daha zeki, çok daha keskin, çok daha bilinçli. Ve beyin aynı zamanda tüm eylem ve tepkilerin merkezidir, tüm duyusal yanıtların -konuşmacının dediği budur.
39:05 O halde, beyin tüm bilincin içeriğine sahiptir veya içeriğini kapsar. Bilinç, sizin inancınızdır, sizin imanınızdır, isminiz, yeteneğiniz, kabiliyetiniz, tüm anılar, tüm incinmeler, zevk, acı, acı, mücadele, tüm hepsi, şefkat vb... tüm bunlar bilincinizin içeriğidir. Bilincinizin içeriği sizsiniz, benlik, bendir. Bilincin içeriği süper, ultra-süper bilinçlilik icat edebilir veya hayal edilmeyen veya hayal edilen farklı haller icat edebilir, ama bu da yine sizin bilincinizin içeriğidir. Bunu görüyor musunuz? Siz, isminiz, bedeninizsiniz, kızgınlığınız, aç gözlülüğünüz, rekabetçiliğiniz, hırsınız, zevkiniz, acınız vb.., şefkat, hepsi- hepsi sizsiniz. Ve bu, bilincinizin içeriğidir. Bilincinizin içeriği geçmiştir- eski anılar, eski olaylar, her tür faaliyet, deneyim -siz geçmişsinizdir. Siz bilgisiniz, geçmiş olan. O halde, bu beyindir.
41:28 Bizler diyoruz -ve konuşmacı hatalı da olabilir ve o bu konuyu bazı bilimadamları ile tartışmıştır ve bu durumda dahi, konuşmacı yanılabilir, lütfen söylediklerini, kabul etmeyin, söylediğinden kuşkulanın, sorgulayın, soruşturun. O, beynin kısıtlı bilincin tamamı olduğunu söylüyor tüm içeriğiyle- hoş, hoş olmayan, çirkin, güzel, mücadele, bunların hepsi içeriktir. Ve zihin, beyinden tamamen ayrı birşeydir. Zihin, beynin dışındadır -konuşmacı böyle diyor, bilim insanları böyle konuşmuyor. Konuşmacı, beyin bir mevzu, ve zihin tamamen farklı birşeydir diyor. Tüm içeriği ile beyin, mücadelesi, acısı, kaygısı ile sevginin güzelliğini bilemez, anlayamaz. Sevgi, sınırsızdır. O, 'Sadece birini seviyorum' değildir, o çok büyük, çok muazzamdır, Ve tüm çelişkileri, meşakkatleri, karmaşası ile beyin sevmeyi anlayamaz, tutamaz veya sevmek için canlı değildir- sadece sınırsız olan zihin yapabilir.
43:35 Yani, beyinle zihin arasında fark vardır. Ardından, soru soranın sormadığı şey, burada konu ile alakalı daha ileri bir soru vardır: O halde beyin ve zihin arasında ne tür bir ilişki vardır? Beyin sınırlıdır, sınırlıdır çünkü her çeşidinden farklı parçalardan oluşur, ayrılmış, parçalanmış ve bu yüzden sürekli mücadele, çelişki durumu vardır. Buna karşın, zihin bu kategorinin tamamen dışındadır. İlişki, sadece beyin tamamen özgür olduğunda vardır, tüm içeriğindeki anılardan, eğer bu mümkünse. Bu oldukça fazla soruşturma, duyarlılık ister. Beyne ait olmayan zeka. Düşüncenin zekası, zihnin zekasını içeremez. Tüm bunları anlıyorsunuz? Benim konuştuklarımı anlayan birisi var mı? Hayır, tamam.
45:31 Bakın, beyler, çok yalın olun çünkü ancak çok yalın olursanız, çok uzağa gidebilirsiniz. Ama karmaşık birçok teori ve varsayımla başlarsanız, orada kalırsınız, o yüzden çok yalın olalım. Günlük yaşamınız- işe gitmek, çalışmak, çalışmak, çalışmak, para, belirli konularda eğitilmek bir avukat, cerrah, iş adamı veya ahçı vb olmak amacıyla...- beyniniz daralmıştır, kısıtlanır. Ben bir fizikçiysem, fizik öğrenmek için yıllarımı harcarım, ders çalışmak, araştırmak, onu incelemek için, o halde beynim bizim bu garip kültürümüz vasıtası ile doğal olarak daraltılır. Burada iki tane bilim insanı var, onlar buna katılıyorlar. Ve beynimiz, mekanik, rutin oldu, küçüldü, çünkü kendimizle o kadar meşgulüz ki, sürekli beğenme, beğenmeme, ıstırap, acıdan ibaret olan küçük bir alanda yaşıyoruz. Ama zihin tamamen farklı birşey. Böylesi bir zihnin doğasını anlamanız veya kavramanız mümkün değil, beyniniz kısıtlıysa. Hayatınız kısıtlıysa, sınırsız olanı anlayamazsınız. O halde, işte bu ilişkidir- beyinle zihin arasındaki ilişki sadece ancak beyin içeriğinden özgürleşirse mümkündür. Bu karmaşık bir soru, konuya çok daha detaylı girmemiz gerekir ama bunun için zamanımız yok.
48:21 6. soru: İman nedir?
48:29 İman nedir? Tanrıya iman, iman. Karıma güveniyorum. o beni aldatmaz. Kocama güveniyorum. İşime güveniyorum. İnanç. Tüm Hristiyanlık, Hristiyanlığın tüm dini yapısı ve doğası inanç üstüne kurulu. Ve orada sorgulama yapmıyorlar, kuşku duymuyorlar, şüphe yok. Tanrıya eğer inanıyorsanız o durumda kesinlikle kuşkuculuğun hiçbir türünün girmesine izin vermezsiniz, veya İslam dünyasında. Ama Hint dünyasında ve Budist dünyasında şüphe, beyni temizlemek için gerekli özelliklerden biridir. İnanıyorsunuz, hepinizin inancı var, değil mi? Hiç inancınızı, imanınızı ve yanılsamalarınızı sorguladınız mı? Veya hepsini kabul ediyorsunuz. İnancınız varsa, sorgulama işini tamamen bir kenara bırakırsınız. Diyelim ki ben Tanrıya inanıyorum, Tanrı inancım var, o durumda, her soru, her şüphe bir kenara konulmalı çünkü Tanrıya olan inancım korkuya dayanıyor. Dünyanın nasıl birşey olduğunu bilmiyorum, birisi yaratmış ve ben de Tanrının onu yarattığını düşünmeyi isterim, bu bir tür inançtır. Bilim adamları Tanrı diye birşey yok, tek hücreden çok karmaşık insan hücrelerine ulaşan doğal bir evrim sürecidir derler.
51:19 O halde, neden iman ederiz? Bu çok kısıtlayıcı, engelleyici, daraltıcı değil mi ve inanç insanları bölmez mi? Hristiyan inancı ve İslam inancı ve belki de hiçbir konuda imanı olmayan Hintliler ve bu şekilde hepsinin arasında sürekli çelişki olur.
51:59 Bakın, burada başka bir karmaşık konu var: Neden ideallerimiz var? Tüm komünist dünyası Marx'ın, Stalin'ın, Lenin 'in teorik varsayımlarına dayanır. Bu kişiler onların tanrısıdır. Ve onların söylediklerine inanırlar, tıpkı Hristiyanların İncil'de söylenenlere inanması veya Kuran'da ya da Gitalarınız, Upanişadlarınızla sizlerin. Hepiniz, kitaplar her ne diyorsa yutuyorsunuz, ama hiç kendiniz için bütün süreci sorgulamıyorsunuz. Çünkü sorguladığınız, şüphe duyduğunuz zamanda, kendinize güvenmek zorundasınız ve bu yüzden korkarsınız. O yüzden hayali, yaşamayan birşeylere inanmak çok daha iyidir. Ama kendiniz için bilirseniz, kendi yaşamımı anlamak zorundayımdır, acaba kendi yaşamımda büyük bir devrim yapmam mümkün mü, buna bakmalıyım, bu durumda oradan başlarsınız. Ama birşeylere inancınız varsa, olağanüstü hayali bir dünyada yaşarsınız.
53:55 Çok fazla sorunuz var.
54:05 7. soru: Tüm insanlığın bilinci bir ise, nasıl oluyor da biri mutluyken bir diğeri mutsuz oluyor? Bir de düşüncenin 'ben' olduğunu diyorsunuz. Bu nasıl oluyor,bana gösterin.
54:29 İnsanlığın bilinci birse, nasıl biri mutlu iken, bir diğeri mutsuz oluyor? Bir de düşünce 'benim' diyorsunuz. Bu nasıl oluyor, bana lütfen gösterin.
55:07 Siz mutlu musunuz? Ve niye bir başkası mutsuz? Siz zengin doğdunuz, dedeleriniz size bir fabrika veya bir iş miras bıraktı ve siz bu durumdan oldukça memnunsunuz. Ve diğeri küçük bir köyde doğuyor, eğitimi yok, her gün geziniyor küçük bir alanda bu odanın büyüklüğü kadar veya bu salonun yarısı kadar olan, üstünde çalışıyor, üç beş kuruşla geçiniyor ve mutsuz, mutluluk veya mutsuzluk nedir bilmiyor, çalışıyor, çalışıyor. Mutluluk çevreye, işe ne yaptığınıza mı bağlıdır veya birşeyi yapmaktan aldığınız doyuma mı? Siz neye mutluluk ve neye mutsuzluk dersiniz? Hoşnut olduğunuzda mutluluktan bahsedebilirsiniz. Birşey yapmaktan doyum alıyorum ve bundan mutluluk duyuyorum. Ve birşey yapmaktan doyum almıyorum ve onunla mutlu değilim. Doyum, acaba mutlulukla eş anlamlı mı? Ve ben sürekli doyum peşinde miyim? Bu, her zaman doyum arıyorum ve böylece mutlu olacağım anlamına gelir. Veya mutluluk gidip gelen birşey mi, yani bir yan ürün, o kadar da önemli olmayan?
57:36 Ve soruyu soran birşey daha soruyor, düşünce 'ben'sem, bu nasıl oluyor bana göster. 'Bana göster' demekle neyi kastediyorsunuz? Bir televizyonun ekranında mı? Veya bir plan yaparak mı? Veya sözel anlatarak mı? Bu, konuşmacının söylediklerini zihinsel olarak kabul edecekseniz demektir Bunu anlayacak mısınız? Yani konuşmacı açıklayacak, tanımlayacak, adım adım açıklayacak. Ve böylece siz bunun gerçeğini görecek misiniz veya 'Hayır, bu benlik olamaz. Benlik bundan çok daha üstün. O yücedir, o atmandır, o başka birşeydir' mi diyeceksiniz. O halde, bir açıklamayı nasıl karşılayacaksınız? Açıklamayı, tasviri, kelimeyi bilmek şeyin kendisi midir? Pencere, 'pencere' kelimesi gerçekte pencere değil. Bir dağı resmedebilirim ama resim gerçek dağ değildir. O halde beraberce bu konuya girebiliriz. Ben size gösteremem. Bunu bir ekrana, televizyona koyup size gösteremem, o oradadır. Ama beraber inceleyebilirsek, eğer sizler gönüllüyseniz. Bundan sıkıldıysanız, sorun değil, sıkılın.
1:00:08 O halde beraberce bakalım. Siz nesiniz? Gerçek anlamda samimi, ciddiyseniz, bu soru size yöneltildiğinde, siz nesiniz? Siz isminiz değil misiniz? Yüzünüz, gözleriniz, burnunuz, saçlarınız vb fiziksel olarak, değil misiniz? Kızgınlık değil misiniz, açgözlülük veya açgözlülük sizden ayrı mıdır? Kaygı varken, siz o kaygı değil misiniz? Acı çektiğinizde, kaybettiğinizde eşinizi, çocuklarınızı, anneannenizi vb, acı çekmez misiniz? Ve bu ıstırap sizden ayrı birşey midir? Bunların hepsi siz değil misiniz? Veya tüm bunlardan ayrı olduğunuz mu düşünüyorsunuz-düşünmek? Doğru mu? Tüm bunlardan ayrı mısınız? Kızgınlığınızdan, kıskançlığınızdan, banka hesabınızdan ayrı mısınız? Siz, kendi banka hesabınızsınız, değil mi? Veya banka hesabınızı elinizden aldım diyelim, 'Bu ben değilim' dersiniz. Bunu söyler misiniz? 'Hesabıma el koyabilirsiniz, çünkü ben o değilim.' Banka hesabınıza el koysam, ne yaygara koparırsınız. O halde, siz banka hesabınızsınız, eşyalarınızsınız, evinizsiniz, sigortanızsınız, ipoteğinizsiniz, paranızsınız. Ama 'Ben hiçbiri değilim, içimde birşey var, tüm bunları gözleyen' derseniz, bu bir gerçek midir? Veya bu sizin uydurmanız mıdır? Çoğu insanlar, 'Ultra-süper bilinçlilik var, tüm bilincin üstünde' diyorlar. Bu da, düşüncenin yaratımı değil midir? Banka hesabınız -kuruşlar değil, kağıt paralar değil- düşüncenin sonucu değil midir? Eşinizi tanımanız da bu düşünce değil midir? O halde, hepiniz geçmiş anılar değil misiniz, geçmişin tüm geleneği- bir Hindu, bir Brahman, Brahman olmayan ve tüm benzer haller -siz bunların hepsi değil misiniz? Tabii ki öylesiniz.
1:04:27 O halde, siz geçmiş olan bilgisiniz. Sadece anılardan ibaretsiniz. Bunu kabul ediyor musunuz? Tabii ki hayır. Değil misiniz? Tüm anılarınız sizden alınırsa, siz nesinizdir? Bir sebze olursunuz. O halde, geçmiş olan anılarınız sizsiniz. Bir Hindu, bir İranlı, bir Müslüman vb. olarak geleneğiniz, yılların getirdiği propagandanın, geleneğin sonucudur ki bu da düşünce eylemidir. Yani siz düşüncesiniz. Eğer hiç düşünmeseydiniz, neydiniz? Siz, geçmişin tüm içeriğisiniz. Yani, geçmişin kendini değiştirip şimdiye dönmesi ve gelecek olarak devam etmesi. Yani, siz geçmiş, şimdi ve geleceksiniz. Tüm zamanlar sizde mevcut. Tüm bunları anlamıyorsunuz. Ve benlik, 'ben', ismim, kalitem, başarım, hırsım, acım, ıstırabım hepsi geçmiştir. O halde benlik geçmişin esasıdır, yani anı, bilgidir. Bu yüzden, benlik çok ama çok kısıtlıdır. Bu yüzdendir ki benlik dünyada bu kadar zarara sebep oluyor. Her benlik sadece kendisi için var. Siz kendiniz için varsınız, değil mi? Dürüstseniz, bunu net olarak görüyorsanız, kendi çıkarınız peşinde değil misiniz? Sizin hırsınız, başarınız, doyumunuz, tatmininizsiniz. Yani düşünce sizsiniz. Düşünce sınırlıdr, tüm bilgi sınırlı olduğundan. O yüzden benliğiniz en sınırlı şeydir. Ve bu yüzden çok fazla acı, çok fazla çelişkiye sebep oluyorsunuz, çünkü benlik ayırıcıdır, bölücüdür.
1:08:31 Beyler, bu şekilde konuşmacı açıklama yaptı. Açıklama gerçek değildir. Gerçek olan kendiniz için görmenizdir. Kendiniz için görür ve 'Gidişatımı beğeniyorum' derseniz, bu tamamen uygundur. Ama dünyada karmaşa yarattığınızı kendiniz için biliyor ve böyle yaşamayı tercih ediyorsanız size iyi şanslar. Ama böyle yaşanmamalı diyen bazıları olabilir. Küresel beyinle yaşanmalı, hiçbir bölünme, hiçbir milliyet, hiçbir benlik olmadan. Bunu sakın yüce bir aydınlanmaya çevirmeyin sadece birkaçının erişebileceği. Her kim, beynini ve kalbini benliğin doğasını anlamaya ve bu benlikten özgürleşmeye kullanırsa, aklına koyan herkes bunu yapabilir.
1:10:07 Doğru, evet. Bir soru daha cevaplayayım mı? Sonra bitireceğiz. Saat on. Büyük ihtimalle işlerinize vb ye geri dönmeniz gerekecek...
1:10:28 Saat 10'u 10 geçiyormuş, pardon. Bir sorudan sonra bitiriyoruz.
1:10:42 Ama, bu soruyu yanıtladım.
1:10:59 8.Soru: Dünyanın büyük dinleri din değilse, o halde din nedir?
1:11:10 Soru budur. Çok net yazılmamış.
1:11:18 Dünyanın büyük dinleri gerçek din değilse, gerçek din nedir?
1:11:32 Neden 'eğer' diyorsunuz, büyük dinler gerçek değilse? Neden 'eğer' diyorsunuz? Onlar din midir? Bu soruyu siz cevaplayın. Belki hepiniz tapınaklara gidiyorsunuz. Hepiniz evlilik törenine, dini ayinlere vb. katıldınız. Bunlar din midir? Büyük dinler: Hristiyanlık, İslam, Hinduizm, Budizm bunlar din midir? Yani onların ayinleri, hiyerarşileri, imanları, inançları, tapınağa gitme ve yüksek meblağlarda paralar verilmesi sizin Tanrı dediğiniz el ya da zihinle yapılan şeylere, bunların hepsi din midir? Bunu siz din olarak kabul ediyorsunuz. Ama eğer sorgulasanız, şüphe duysanız, o halde sormaya başlarsınız, bunlar tabii ki düşünce tarafından bir araya getirilmiştir. İncil, Kuran ve sizin dini kitaplar dedikleriniz, hepsi düşünce ürünüdür. Onlar kutsal vahi değil, onlar doğrudan Tanrının ağzından çıkmadı. Böyle düşünmeye bayıldığınızı biliyorum. Ama düşünce çalıştı ve bir kağıda yazdı ve sonra da siz bunu acayip kutsal birşeymiş gibi kabul ettiniz.
1:13:51 O halde, tüm bunları bir kenara atarsanız ve bu şüpheci olmayı gerektirir, gözlem yapmak için özgür olma hissi, korkudan özgürleşmek, tamamen korkudan, bu durumda, dinin ne olduğunu kendiniz için bulabilirsiniz. Yani, kutsal olan birşey var mıdır, düşünce buluşu olmayan, kelimelerle ölçülmeyen, ölçülemeyen, zamansız birşey var mıdır? Bu çok eski çağlardan beri sorulagelmiştir. Eski Mısırlılar, Yunanlılar, tüm eski büyük uygarlıklar bu soruyu sormuştur: Tüm bunların ötesinde, düşüncenin icat etmediği birşey var mıdır? Düşüncenin dokunmadığı? Çünkü düşünce ölçülebilir. Düşünce, maddi bir süreçtir ve her ne yaratırsa, kutsal değildir. O halde, bulmak için beynin içeriğinden özgür olması gerekir, korkudan, kaygıdan, o kötü yalnızlık duygusundan, ölümden. Ancak böylece bulabilirsiniz, gerçeğin ne olduğunu, dinin en yüksek formunun ne olduğunu.