Krishnamurti Subtitles home


BO84T1 - Başka bir yaşamın niteliği
1.Halk Konuşması
Bombay , Hindistan
4 Şubat 1984



0:58 İzin verirseniz size öncelikle birşey hatırlatmalıyım, bu bir ders değil. Ders bilgilendirme amaçlıdır. belirli bir bilgiyi öğretmek ve vermek içindir, gerçek ya da hayali bir bilgiyi. Yani bu bir ders değil, sizlerle konuşmacı arasında bir sohbet, sizinle konuşmacının paylaşımda bulunduğu bir sohbet, tüm varoluş alanında beraber gezindiği, sadece dışsal olarak değil, aynı zamanda içsel olarak da. Birbirimizi anlamak için beraber düşünmeliyiz, ne uzlaşı ne de karşı gelme olmadan, sadece birarada gözlem yapma ve düşünme yeteneğine sahip olmalıyız, beraber araştırmalı ve incelediklerimizi paylaşmalıyız, ne size ne de konuşmacıya ait belirli bir bakış açısına bağlı olmadan. En baştan bu konu çok net ise, yani beraber uzun bir yolculuğa çıkacak isek, hem dışsal, hem tüm içsel dünyada, ki dış dünyaya göre burası çok daha komplikedir. Ve her ikisini, yani içi ve dışı incelemek çok kesin, tarafsız, duygudan arınmış, romantik olmayan bir gözlem gerektirir. Umarım bu açıktır.
3:56 Neden dinlemeye geliyorsunuz? Bu, sorulması gereken önemli bir sorudur. Sadece bir tür dini, duygusal heyecan elde etmek için mi? Yoksa kendiniz için bir yaşam stili keşfetmek için mi, şu an ki yaşayışımızdan tamamen farklı bir stil için mi? Çünkü şu anda, dünya çok ciddi tehlikede, ciddi belirsizlik içinde, insanoğlu çok fazla güvensizlik içinde. O zaman, neden geldiğinizi nazik bir şekilde sorgulayabilir miyiz? Neden konuşmacı konuşmak zorunda? Anlıyor musunuz? Neden geliyorsunuz, konuşmacı neden birşeyler söylemek zorunda? Lütfen, ne söylediğimi dinliyor musunuz? Neden geliyorsunuz ve ben neden her yıl Bombay'da (Mumbai) konuşuyorum? Gerçekten ilgili misiniz, dünyanın şu anki durumunu önemsiyor musunuz ve de acaba bulabilir miyiz ister birkaçımızla ister hepimiz birarada bir yaşam şekli yaratmayı, monoton, sıkıcı, rutin olmayan, modern yaşamın tüm çirkinliklerinden muaf. Bunun için geldiyseniz, yani konuşmacıdan öğrenmek için, ki kendisinin belli bir ünü zaten var, -sizler bu ünü, saygınlığı mı dinliyorsunuz, onunla ilgili oluşturduğunuz imajı veya her ne söyleyecek ise onu mu dinliyorsunuz? Ve her ne diyecek ise konuşmacı- anlıyor musunuz? Konuşmacı, bir çok şeyden bahsedecek, hem bariz, hem mantıklı, rasyonel, akla yatkın. Ve de, büyük olasılıkla, onun yaşama tamamen farklı bir bakış şekli var: Düşünme ve gözlemleme şekli yaşam sürecinin tüm karmaşıklığını. Ve siz ve konuşmacı temas edebilirse, o zaman, beraber ilerleyebiliriz. Buraya geliş sebebinizden eminsiniz, niyetinizin ne olduğundan ciddi olup olmadığınızdan, veya eğlenmeye, oyalanmaya hazır olup olmadığınızdan, ki o durumda siz ve konuşmacı buluşamayacak, birçok kelimeyi dinlemiş olacaksınız ve bu sözcüklerin sizin için fazla anlamı olmayacak. Ama eğer beraber isek, yolculuğu birlikte yapıyorsak, o takdirde, muazzam şeyler keşfedeceksiniz, yaşama dair çok önemli şeyler. Öyle değil mi? Buraya gelme sebebiniz net ise, sadece meraktan değil ise, sadece takipçi değil iseniz, ki umarım değilsinizdir ya da sadece eğlenme amacı ile geldiyseniz, oyalanmak için, ne yapılması gerektiğinin söylenmesi için, bu halde, üzgünüm siz ve konuşmacı buluşamayacak. Ama, geliş niyetiniz, zorunluluğunuz ciddiyetle kendiniz için keşfetmek ise mantıklı olması gereken yaşam tarzını akla yatkın, makul olanı bu çılgın dünyada. Ve konuşmacının belli bir sorumluluğu var; söyleceklerini net ifade etmeli, üstü kapalı değil, tarafsızca. Tarafsız, net, rasyonel olmalı. Değil mi? Şimdi birbirimizi anlayabiliyor muyuz? Umarım.
10:13 Ayrıca, konuşmacının söylediklerini sorgulamanız önemli, kuşkucu olun, şüphe duyun. Sakın, "Aynı fikirdeyim, ya da değilim, o doğru ya da değil" demeyin, sadece şüpheci olun sorgulayın, kuşku duyun, sadece konuşmacının söylediklerini değil, her kim ne söylerse, böylece beyniniz en üst seviyede çalışır, uykuya geçmez, çünkü beraberce bakacağız bu komplike yaşama. Yani sizler mürit, ben de sizin gurunuz değiilim çünkü zaten bu zamana kadar çok sayıda kişiyi takip ettiniz ve dünyayı inanılmaz şekilde karıştırdık. Böylece, lütfen beraber yürüyelim, beraber ilgilenelim, belki de birbirimize şefkat de duyarız. Ama şefkatin ya da, aklileştirmenin hiç yeri yok bizim gözlemimizde, böylece açık şekilde görebilirsiniz, bu da beraber göreceğimiz anlamına gelir. Ben görüyorum da sonra sizlere söylüyorum şeklinde değil, bir arada -bu kelimenin anlamını anlıyor musunuz? Çok nadiren dayanışma gösteriyoruz. Dayanışma nedir bilmiyoruz. Otorite sahibi kişilerle dayanışma içindeyiz ve siz otoriteyi ya da ünün yetkisini takip ediyorsunuz veya bir ideali izliyorsunuz. Bir ideal üzerine mutabık isek, o zaman işbirliği yaparız bu idealle ilgili birşeyler yapmak üzere. Öyle değil mi? Ortak bir amacımız varsa, o zaman dayanışmaya gideriz. Değil mi? Ancak bu şekilde olması bizler için kazançlıdır. Buradaysa konuşmacı hiçbir şey sunmuyor. Değil mi? Hiçbir şey teklif etmiyor. Bunu anlayabildiniz mi merak ediyorum.
13:57 Çoğumuz içine alır, herşeyi içine alan bir sünger gibiyiz, buna konuşmacının söyleyecekleri dahil. Birşeyleri içinize aldığınızda, emdiğinizde ki bu ülke bu konuda oldukça yetenekli, içinize alıp benimsediğinizde, içinizde hiç birşey orijinal değildir- değil mi? Bunu anlayabildiniz mi merak ediyorum. Buda'yı içinize alıp benimsiyorsunuz, dini her tür saçmalığı ve benzer şeyleri benimsiyorsunuz Ve de acayip aktif olması gereken beyniniz yavaş yavaş, zaman içerisinde köreliyor. O yüzden lütfen, söylediğim gibi konuşmacı size hiçbir şey sunmuyor, nasıl davranmalısınız, neyi düşünmelisiniz vb vb Ancak beraber, sizler ve konuşmacı beraber bir yolculuğa çıkıyor. Bu, yavaş bir yolculuk olabilir ya da çok hızlı bir yolculuk -ekspres-veya siz çok yavaş ilerleyebilirsiniz. O yüzden önce dinleyin. Dinleyin. Kulaklarınızla dinliyorsunuz, ama aslında bir de duyma var dinlemek, sadece duymaktan farklı. Değil mi? Aradaki farkı görüyor musunuz? Hoş bir şeyi duyabilirsiniz, o zaman kabul edersiniz veya hoş olmayan birşey var ise aslında dinlemezsiniz. Yani, dinlemenin bir sanatı var. Konuşmacının sözleri, size tamamen ters gelebilir düşüncelerinize veya hislerinize ama burada olduğunuzdan, her ne söyleyecek ise dinlemek zorundasınız, söyleyeceklerini tercüme etmeyin, sadece dinleyin. Karınızı hiç dinlediniz mi? Ya kocanızı? Lütfen, bu sorunun cevabını kendinize verin. Onun neler hissettiğini keşfetmek için dinleyin, ne düşünüyor, istiyor, bunları keşfedebilecek kadar duyarlı olun. Öyleyse konuşmacıyı dinlerken, doğal olarak çok duyarlı olmalısınız.
17:46 Dinlemenin bir sanatını var yani. Öğrenmenin sanatı var. Çoğumuz bilgileri biriktirmek için öğrenir -okula gittiğinizde, matematik, geometri öğrenirsiniz, tarih ve sonra da yüksekokula, üniversiteye gidersiniz, her tür bilgiyi yutarsınız. Çocukluktan itibaren ezberlemek için terbiye ediliriz. Öyle değil mi? Yani beyinlerimiz sürekli bilgiyi biriktiriyor. Ve biz buna öğrenme diyoruz. Bir dili öğrenmek istediğinizde, bir süre zaman harcarsınız dilbilgisini vb. çalışmak için, yani zamanla beyniniz bilgi tarafından şartlandırılır. Değil mi? Bunları hepsini görün, lütfen. Yani, sizin bilgiler sevginin düşmanıdır. Bu konuya şimdi giriyoruz. Öğrenmek ise aynı bir nehir gibidir, hareket eden, kendini sürekli yenileyen. İşte bu ,öğrenmektir, ezber yapmak değil.
19:46 Ve gözlemin de, bakmanın da bir sanatı mevcut; sadece gözlerinizle değil, optik gözlem değil, etrafa önyargısız bakabilme, vardığınız hiç bir sonuç olmadan. Kelime olmaksızın gözlemlemek, yaratığınız bir görüntü olmadan -anlıyor musunuz? Şimdi tüm bunları bir arada yapacağız. Dinleme sanatı, öğrenme sanatı ve gözlem sanatı. Bunu yapmak çok keyifli olur çünkü bu beyni olağanüstü şekilde duyarlı ve canlı kılar. Ama eski bildik kalıpları tekrar ederseniz, o zaman beyniniz körelir, belki de çoğu beyine olduğu gibi. Yani bir arada- tüm bunları tekrar etmemden sıkılmayın, tekrar etmek önemli, ancak bu şekilde siz ve konuşmacı birbirini anlar. Evin temellerini attık beraber inşa edeceğimiz evin.
21:45 Dünyada neler olduğunu gözleyebilir miyiz? Sadece Hindistan'ı değil, tüm dünyadaki -dünyadaki, evrensel olayları? Savaş, tehdit eden savaş, nükleer savaş var. Yakınlarda, bazı bilim adamları, en üst düzeydekileri bir araya geldi ve söyle bir kati beyanda bulundular: nükleer bir savaş olur ise, tüm dünya -tüm dünya sadece Avrupa değil ya da Amerika veya Rusya- tüm yeryüzü öylesine kalın bir toz ve dumanla örtülecek ki güneş bunun içine giremeyecek ve ısı sıfırın beş derece altına düşecek. Yani hiç birşey yaşamayacak. Bunlar üstüne hep konuşuyorlar, hazırlanıyorlar, tartışıyorlar. Ayrıca, arada devam eden küçük savaşlar var. Ve bu savaşlar beş ile altı bin yıldır süregelmekte. Birileri bir ok veya sopa ile başlattı, şimdiyse son derece yıkıcı nükleer bomba ile karşı karşıyayız. Tüm bunların sebebi ne? Anlıyor musunuz? İnsanların bu şekilde davranmasının sebebi nedir? Entelektüeller, filozoflar, bilim adamları ve de dindar diye isimlendirilenler- ki onlar aslında hiç de dindar değiller- dünyadaki tüm bu karışıklığın sebebi nedir? Benim cevaplamamı beklemeyin, bu soruyu kendinize soruyorsunuz. Nedendir insanoğlu bu yeryüzünde yaşamakta -genetikçilere ve biyologlara göre, kırk beş ile elli bin yıldır, Homo Sapiyenler olarak bu yeryüzünde yaşamaktayız. Ve en başından beridir birbirimizle çelişiyoruz, birbirimizi öldürüyoruz, sakat ediyoruz, birbirimizin canını acıtıyoruz, birbirimizle rekabet ediyoruz. Değil mi? Çelişki, mücadele, acı, kaygı, yalnızlık, ıstırap. Ve teknolojik alemde olağanüstü zekiyiz, ameliyatlar için en olağanüstü aletleri geliştiriyoruz, iletişim, bilgisayar ve benzer şeyler ve de insan davranışını bir çözemedik -anlıyorsunuz değil mi? Neden? Evet, beyler, bu gerçekten çok ciddi bir sorudur. Neden biz insanlar o denli yetenekli iken, aya giderken, teknolojik dünya tüm olağanüstülüğü ile almış başını gidiyorken ve bizler hala ilkeliz, yabaniyiz, kabile tanrıları ve kabileye ait içgüdüler. Sorunumuz ne? Anlıyor musunuz? Eleştirmiyorum, kimseyi suçlamıyorum. Ama her aklı başında insanın sorması gereken doğal bir soru olmalı: Bizdeki sorun ne? Öyle değil mi? Neden savaşlar var? Pakistan ve Hindistan, Rusya ve Amerika... Neden? Sebepleri neler? Sebebi bulursanız, etkiyi kaldırmanız kolaydır. Değil mi? Takip edebiliyor musunuz?
27:20 Bir hastalığım varsa ve sebebi kanserse ve çok acı çekiyorsam, ya o bertaraf edilmeli ya da ben ölürüm. Ama bir sebep var ise... etkisi sonlandırılabilir. Değil mi? Bu açık mı? Bir sebep varsa, etkisi bitirilebilir, çünkü sebebi sonlandırılabilir. Bu açık mı? Değil mi? Tüm bu savaşların, bu korkunç şeylerin sebebi ne halihazırda dünyada meydana gelen? Büyük ihtimalle çoğunuz bunu bilmiyorsunuz. Gazetelere herşeyi basmıyorlar.
28:14 Konuşmacı çok sayıda bilim adamı ile konuştu ve neler olup bittiği bize tam olarak anlatılmıyor -kimyevi savaşlar- ve tüm benzer konular. Şimdi, tüm bunların sebebi nedir? Bölünme mi? Ulusal bölünme, dini bölünme, bireyin başka birine karşı olması, ki bu da bölünme, ayırımdır. Tüm bunları takip ediyor musunuz? Yoksa kendimle mi konuşuyorum? Ne söylediğimi anlıyor musunuz? Bizim ailemiz, başka bir aileye karşı, aile içinde de bölünme var. Araplar ve Yahudiler arasında bölünme var, Katolik ve Protestanlar arasında bölünme var, Hindu ve Müslüman arasında bölünme var. Değil mi? Hristiyan, Budist, Zen, tüm dünya bölünmüş, parçalara ayrılmış durumda. Tüm bu karmaşanın sebebi bu mu? Sorumu anlıyor musunuz? Her nerede bölünme var ise halklar arasında, insanlar arasında, ülkeler arasında, gurular, farklı dinler arasında, çelişki olmak zorundadır. Değil mi? Bunu anlıyor musunuz? Bölünmenin olduğu yerde, çelişki olmak zorunda. Bu yasadır. Değil mi? Devam etmekte olan korkunç savaşların sebebi bu mudur, her birimizin içinde varolan çelişki, birbirimize karşı olan rekabet- bölünmedir, değil mi? Ekonomik, ırksal, sosyal, kültürel diye sözü edilen, herşey bölünmeye sebep oluyor, değil mi? Şimdi, hükümetlerle ilgili hiçbir şey yapamayız. Onlar ne yazık ki seçilmişler, yollarını tutturmuşlar, onlarla baş edemezsiniz. Konuşmacı farklı insanlarla denediyse... tanışsa da onlar hala yerlerindeler. O halde, bizler ne yapabiliriz, siz ve ben? Sorumu anlıyor musunuz? En güçlülerle uğraşamazsınız, devlet başkanları gibi. O seviyedekilerle uğraşamazsınız. Kendi sorumlulukları var, iktidar istiyorlar -sizin bildiğiniz tüm diğer şeyleri.
31:58 Bu yeryüzünde yaşayan bir insan olarak size soruyoruz, tüm bu olanları görünce, ne yapabilirsiniz? Lütfen, bu soruyu sorun. Eyleminiz nedir? Teorileriniz değil- Hintliler bu konuda oldukça iyiler. Öyle değil mi? Açıklama, analiz yapmakta çok iyisiniz, sebebi bulup sonra da orada işi bırakmakta, ki bunun sizin günlük yaşamınızla hiç alakası yok. Değil mi? Tanrıya inanıyorsunuz veya bir guruya ya da bir felsefeciye inanıyorsunuz. Oysa bu inancın yaşamda hiç bir geçerliliği yok. Değil mi? Bu bir gerçek. Anormal birşey söylemiyorum. Bu gerçektir.
33:10 Şimdi, sizin sorumluğunuz ne oluyor bir insan olarak tüm bunlarla yüzleştiğinizde? Ne yaparsınız? Çoğumuz, bundan kaçmak isteriz. Çoğumuz bunu çözemeyeceğimizi hissediyoruz. O yüzden kaçıyoruz, kabilelere ait tanrılara- burada olanları pekala biliyorsunuz veya Avrupa'dakileri- uyuşturucular, dini eğlenceler ve eğlence sektörü inanılmaz derecede güçlü, sinema, dergiler, tanrılar, onların törenleri- değil mi? Bu ülkede iki tanrı evleniyor mu? Yani, ya bir kaçış var ya da hakikatlerle, olgularla yüzleşiyorsunuz. Gerçeklerle yüzleştiğinizde, eyleminiz ne oluyor? Şimdi, birlikte bulacağız, değil mi? Ben söylüyorum siz dinliyorsunuz değil, ne katılma, ne karşı gelme yok bu çok saçma, çocukça olur. Ama siz ve ben aynı şeyi gözlersek her gün aynı şeyleri yaşarsak, o zaman bu inanılmaz bir güç demektir -politik güç anlamında bir güçten bahsetmiyorum, doğru şeyi yapmanın gücü. Doğru mu? Şu ana kadar beraber miyiz?
35:48 Savaşların sebebi nedir diye soruyoruz. Savaşa sebep olan faktörlerden biri milliyetçiliktir. -doğru mu?- ki bu aşiretçiliktir. Aynı görüşte olmayabilirsiniz, lütfen sessizce dinleyin. Aşiretçilik- doğru mu?-yüceltilmiş millyetçiliktir tüm bayrakları ve benzeri ögeleri ile, İngiliz, Fransız, Hindu, Hintliler, takip ediyorsunuz, bölünmüş, bölünmüş, bölünmüş. Savaşın sebeplerinden birinin milliyetçilik olduğunu söylüyoruz. Bu barizdir. Diğer sebep ekonomik bölünme, her ülke kendi ekonomisi ile ilgili ve de kendi kültürü ile. İngilizler kendilerinkiyle... ve Fransızlar ve diğerleri. Ve diğer bir sebep de dindeki bölünme: Hristiyan, Budist, Hindu, İslam. Ve hepsi Tanrı hakkında konuşur, değil mi? O zaman, bunlar ve belki başkaları savaşa sebep oluyor. Ve siz Hindu veya Hristiyan ya da her ne iseniz o olarak, savaştan sorumlusunuz. Doğru mu? Çünkü içinizde bölünmüşsünüz. Aynı fikirde miyiz? Bu gerçeği görüyor musunuz? Ben belirli bir geleneğe tabi bir Hindu olduğum sürece ve takip ediyorsanız bazı -beni bağışlayın- bazı saçma tanrıları takip ediyorsanız, tanrı denen oyuncaklarla oynuyorsanız, ben, bir Hindu olarak sorumluyum insanlar arasında çelişki yaratmaktan. Doğru değil mi? Bu hakikat midir yoksa değil mi? Bu bir hakikattir. Bunu kabul etmeyebilirsiniz, bu hakikati görmeyebilirsiniz, ama savaşlara asıl sebep olan budur. Şimdi, sizin sorumluluğunuz nedir? Milliyetçilikten özgürleşmek. Öyle mi? Dünyaya bütün insanlık olarak bakmak için özgür olmak, Hintli, Amerikalı olarak değil, bizler insanız değil mi? Dünyaya küresel bakmak beraberce... insan olarak. Sizler için işleri daha zorlaştıracağım.
39:47 Çevrenizde dolaştığınızda, dünya üzerindeki insanlara baktığınızda, bu ülkede ve Fransa'da ve İsviçre'de ve Amerika'da -dünyada- Japonya'da ve diğerlerinde, insanların aynı olduğunu keşfederseniz psikolojik olarak hepsi ıstırap çekiyorlar. Hepsi ağlıyor, hepsi yalnızlar, tıpkı sizin göz yaşı döktüğünüz gibi onlar da göz yaşı dökerler. Emin değiller, kafaları karışık, mutsuzlar. Onlar sizin gibiler, siz mutsuzsunuz, yalnız, istırap içindesiniz, her tür insafsızlığa göğüs geriyorsunuz kocanızdan, karınızdan, vb.. Bu, tüm dünyada, tüm insanlarca paylaşılıyor. Doğru mu? Bu bir hakikattir. Sizin bilinciniz, tüm insanlığın bilincidir. Öyle mi? Bunu görüyor musunuz? İster misiniz.... Daha detaya ineyim mi?
41:21 Çocukluğumuzdan itibaren şartlandık, dinsel, sosyal, ekonomik ve millet olarak ayrı bireyler olduğumuza, ayrı ruhlar olduğumuza. Değil mi? Değil mi? Bu bir gerçektir. Ve biz hiç bir zaman gerçekten bir birey miyiz diye incelemeyiz -sen ayrısın... Sen bir erkeksin ve bir kadın, ama bu bireyselliği oluşturmaz. Sizin eğiliminiz, size özgü düşünce ve duygular, size özgü karakter, sizin banka hesabınız, tüm bunlar size sanki ayrı bir bireymişsiniz hissini veriyor. Siz uzun, ben kısa olabilirim, ben pembe, siz siyah olabilirsiniz, tüm bunlar insan beynini, bizlerin ayrı bireyler olduğunu kabul etmek için şartlar. Doğru mu? Konuşmacı bunu sorguluyor. Bunu kabul etmeyin, şüphe duyun, sorgulayın. Çünkü o söylüyor diye. Bizim bilincimiz- her ne hissediyorsanız, ne düşünüyorsanız, tepkileriniz, inançlarınız, acılarınız, kaygılarınız, yalnızlığınız, üzüntünüz, sevgi, şefkat yoksunluğunuz tüm insanlar tarafından paylaşılıyor. Öyle mi? Öyle mi, beyler? Yani bilinciniz size ait değil. Bu tüm insanlığın bilincidir. Eğer birini öldürürseniz, kendinizi öldürmüş olursunuz. Bunu anlıyor musunuz? Birinin canını acıtırsanız, kendi canınızı acıtırsınız. Acaba bunu farkedebiliyor musunuz? Üzüntü içindeyseniz, sadece bu sizin üzüntünüz değil, tüm insanlığın üzüntüsüdür. Yani, siz insanlıksınız -anlıyor musunuz? Siz tüm insanlığın geri kalanısınız, küçük bir bahçede çalışan küçük bir adam değilsiniz, kendi hakkında düşünen, problemleri, kaygıları üstüne, ancak bu hakikati farkettiğinizde tüm bedeninizde, kanınızda, teori olarak değil, o zaman tüm yaşama bakışınız değişir. O zaman farklı bir... sevgi, şefkat ortaya çıkar.
44:54 Bu durumda, sizin sorumluluğunuz nedir? Bunu gördüğünüzde, entelektüel düzeyde değil, gerçek olarak, kalbinizle, gözünüzle, kulaklarınızla, tüm duyu organlarınızla, bunu görün. Bu küresel bir problemdir, tek bir bireye ait olmayan. Bu ülkeyi ele alırsak örnek olarak, çok fazla fakirlik var. Değil mi? Muazzam bir fakirlik. Mumbai caddelerinde dolaşın, kaldırımlarda uyuyorlar. Şehre pek uzak olmayan herhangi bir köye gidin, fakirlik var. Bağımsızlıktan sonra belki biraz daha fazla şeye sahip olsanız da, yine de fakirlik sürüyor. Ve bu fakirlik tek bir hükümetle çözülemez, çünkü Amerika'da fakirlik, Fransa'da fakirlik var. İngiltere'de dört milyon kişi işsiz. Anlıyor musunuz?
46:27 Bu halde, sizin sorumluluğunuz nedir? Hala bir birey olarak mı kalacaksınız, kendisi için savaşan, kendi aydınlanması için savaşan? Ya da-bir sonraki sorumu- anlıyor musunuz? veya tüm dünyaya bir bütün olarak mı bakacaksınız, bir Hristiyan, bir Budist, bir Hindu olarak değil. Bunu yapmadığımız surette, birbirimizi yok edeceğiz. Neler olduğu çok bariz. Güvenlik istiyoruz -güvende olmalıyız başka türlü siz ve ben burada olamazdık. Güvenlik, yiyecek, kıyafetler ve diğer şeyler. Oysa bu durum yadsınıyor, çünkü her ülke 'Kendi problemlerimi çözmeliyim' diyor. Değil mi? Küresel bir bakış hiç yok. Var olan problemlerimizi de, toplumsal, sosyal sorunlara indirgiyoruz, görüyorsunuz, bunları çok küçük hale getiriyoruz. Yani, beyniniz bunları duyduktan sonra özgür mü milliyetçilikten, ırkçılıktan, dini saçmalıklardan ancak bu şekilde bütünsel bir görüşe, bütünsel bir duyguya sahip olursunuz. Anlıyor musunuz, beyler? Ya da, bu harika, cazip bir fikir deyip, harika bir teoriye dönüştürüp, üstüne düşünüp bunu öldürüyorsunuz.
48:56 Değil mi? Yani, bu ilk şeydir. Bu, bakmak için özgür bir beyin gerektirir. Oysa, beyinlerimiz sorunlarla öylesine şartlanmış ki. Öyle mi? Sizin problemleriniz var, değil mi? Yok mu? Lütfen ya evet ya da hayır deyin-evet mi? Problemleriniz var, cinsel, dini olanlar, ekonomik problem- problem, problem, değil mi? Karımla anlaşamam, o beni tartaklar ve benzeri şeyler. Problemler nelerdir? Bu kelimenin etimolojik anlamı nedir? Kelimenin köken anlamı 'size atılan birşey, size atılan bir meydan okuma' öyle mi? İşte 'problem' kelimesinin anlamı budur. O halde, şimdi problemleri nasıl karşılıyoruz? Beraber inceleyeceğiz. Ben size söylemeyeceğim, bunu unutmayın, size birşey öğretmiyorum. Aksine beraber öğreniyor, gözlem yapıyoruz. Konuşmacı belki uzun süredir gözlem yapmış, bunları görmüş olabilir, ama bunu paylaşıyor, sizlerle yürüyor, duygusal olarak değil, ya da romantik olarak değil diyor, tüm bunlarla yüzleşin!
51:10 Sorun çözme konusunda beyinlerimiz çocukluktan beri şartlanmış. Çocuk okula gider, öğrenme bir probleme dönüşür, matematik bir soruna dönüşür -problemler. Sonra yüksekokul, daha fazla sorun. Üniversitede hala daha çok sorun. Yani, onun beyni -bunu lütfen dinleyin- problem çözme konusunda şartlanmış. Öyle mi? Bunu takip edebiliyor musunuz? Bunu takip ediyor musunuz, ya da ben... Beynimiz problem çözmek için şartlanmış. Bu şekilde, beyne ne oluyor? Problem çözme makinesi olmuş oluyor. Değil mi? Yani, problemler artıyor çünkü beyin sorunlarla mekanik olarak ilgileniyor. Bunu takip ediyor musunuz, beyler? Ne olduğunu görün. Bu ülkede çok sayıda politik sorun mevcut ve bunları çözmeye çalışan siyasetçiler de, bu problemi çözme niyetiyle, aslında diğer sorunları çoğaltmışlardır. Bunu görüyorsunuz, değil mi? Tüm bunları bilmiyor musunuz? Yani, beyinlerimiz çocukluktan itibaren sorun çözmek için şartlanmıştır. Oysa beyin ancak özgür ise, sorun çözebilirsiniz, problemleri yepyeni görebilen özgür beyinle. Oysa, alıştırıldığı gibi, mekanik olarak hareket eder ve hep çözüm arar, sorunları anlamadan. Çünkü çözüm problemde yatar. Tüm bunları görebiliyor musunuz? Merak ediyorum. Öyle mi, beyler? Sizinle konuşabilir miyim?
53:55 O halde, öyle bir beynimiz olabilir mi problem çözmek için özgür beyin, yani önce bir problem olmayacak ki sonradan çözmeye çalışılsın. Farkı görüyor musunuz? Değil mi? O halde bizim- sizle benim- konuştuğumuz şey psikolojik, içsel olarak insanlığın geri kalanı olduğumuzdur. Değil mi? Bu bir hakikattir. Bu bir teori değil. Bu benim vardığım sonuç değil. Tüm insanların çok kötü bir süreçten geçtiği hakikattir ve bizler de aynı tarz karışıklık, sancılardan geçiyoruz. O halde bizler tek bir insanlığız, siz tüm insanlıksınız. Bu bir. İki: Savaş, kendinizi milliyetlere, ırklara, dinlere böldüğünüzden dolayı oluyor ve bunu değiştirmedikçe, fiziksel güvenliğiniz olmayacak çünkü savaşlar kapıda. Üçüncü olarak: Bizlerin çok sorunu var ve bu problemleri çözebilmek için beynin özgür olması şarttır, özgür bakabilmesi. Ama eğer beyin problem çözmek için şartlanmış ise, probleme bakamaz. Anlıyor musunuz? Şimdi, bunu yapabilir misiniz? Konuşmacının söylediklerini dinlerken- eğer dinliyorsanız tabii ki- bunu yapabilir misiniz? Bedeli ne olursa olsun, kendinizi Hindu diye adlandırmayın, tüm batıl inanç ve benzeri şeylere rağmen. Hiç bir dine mensup olmayın, hiç bir guruyu takip etmeyin. Evet, beyler. Ya da hiçbir kitabı. Hiç merak ettiniz mi... Dinler kitaplara dayanır- İncil, Hristiyanlık İncile dayanır, Kuran, İslamın incilidir. Kitaplara dayanan dinler neye dönüşür hiç gözlemlediniz mi? Bu ülkede dinler üstüne düzinelerce kitap var, hepsini, bir tanesini seçebilirsiniz, onlarla oynayabilirsiniz. Ne söylediğimi anlıyor musunuz? Uykuya geçmeyin. Burada, Hindistan'da birkaç dini kitap var, Upanişadlar, Gitalar vb vb. Böylece birini ya da diğerini seçebiliyor ve onunla veya diğeri ile oynayabiliyorsunuz; düzinelerce tanrınız var, seçebilirsiniz kendi eğlenceniz, oyalanmak için. Ama eğer bir tanrınız varsa -Kuran veya İncil'e göre- o zaman tutuklu kalırsınız. Ve bağnaz, dar görüşlü ve de sonuç olarak acımasız olursunuz. Olan budur.
58:23 Şimdi o zaman, ciddi olarak konuşmacı size soruyor, tüm bunları bir kenara koyup yetişkin olabilir misiniz? Hiç bir millet, tanrılara inanmama, çünkü inanç, iman da bozulmanın başka bir türüdür. Yani imanınız var ve bu yüzden kuşkunuz yok-anlıyor musunuz? Tüm Hristiyan dünyası imana dayanır. Değil mi? Ve hiç bir zaman kuşku, şüphe, sorgulamadan bahsetmezler. Yasaklanmıştır. Aynı şekilde İslam dünyasında da, bu yasaklanmıştır. Ve Eski Hintliler'de bu şüphe vardı: 'Sorgulayın, kabul etmeyin, keşfedin!' Tüm bunları yapacak mısınız? Ya da eski, köhne kalıplarınıza mı tekrardan sığınacaksınız? Tehlikeyi görün, gerçeği görüp de gerçekdışı birşeye geri dönerseniz, bu gerçeğin kendisi sizi zehirleyecektir. Anlıyor musunuz? Gerçekten merak ediyorum tüm bunları anlıyor musunuz! Tehlikeyi görüyorsanız, bundan uzak durun. Bir kobra, kaplan görürseniz, uzak durursunuz. Oysa psikolojik anlamda bu bölünmenin getirdiği tehlikeleri görmüyoruz. Bu tehlikeyi gördüğünüz anda, teori olarak değil, hakikat olarak, tüm kalbinizle, tüm duyularınızla, tüm zekanızla, sevginizle -eğer sevginiz varsa- o zaman hiç birşeye ait olmazsınız -hiçbir ulusa, hiçbir dine, ki bu kuşkucu olduğunuz anlamına gelmez, bu sizin tanrı-karşıtı olduğunuz anlamına gelmez -tanrının ne olduğunu bilmiyorsunuz, sadece biliyormuş gibi yapıyorsunuz. Şimdi, hepiniz tüm bunları bir kenara koyabilir mi özgür beyne sahip olmak için, dünyaya bakabilen ve değiştirebilen özgür beyne? Size başka birşey daha gösterebilir miyim? Halihazırda bilginin, sevginin düşmanı olduğunu söyledik. Bu sizin için bir anlam ifade ediyor mu? Sorumu anlıyor musunuz? Hem bilgi, hem de deneyimin bilgisi karınızın ya da kocanızın bilgisi çocuklarınızın bilgisi, deneyim yoluyla edinilen bu kocaman bilgi birikimi, hepsi. Konuşmacı tüm bu bilgilerin, sevginin düşmanı olduğunu söylüyor. Şimdi, dikkatli bakın. Herhangi bir ilişkide, karı ya da koca, her biri diğeri hakkında bir bilgiye sahip, değil mi? Ben karımın nasıl davrandığını bilirim vb. Ben bilirim ve o bilir. Doğru mu? 'Karımı biliyorum' dediğimde, ne olur ve de kadın 'Kocamı biliyorum' dediğinde, bu bilmenin niteliği nedir? Bilgi, bariz olarak ne anlama gelir? Benim onun hakkında oluşturduğum, onun benim hakkımda oluşturduğu imaj -resim. Değil mi? Yani, bilgi bu resimdir. Bunu anlıyor musunuz merak ediyorum? Doğru mu? Bunu anlıyor musunuz? Yani, bir erkek ve kadın arasındaki bilgi birbirleri hakkındaki, sevgiyi mahveden. Bunu kabul ediyor musunuz? Bayanların bunu çok çabuk kabul ettiğini görüyorum. Ve beyler geriye yaslanıp bakıyorlar. Siz çılgın bir topluluksunuz, anlaşıldı.
1:05:08 O zaman ilişkimizde neler oluyor? İlişki yaşamda en önemli şey, öyle değil mi? Çünkü ilişki olmadan sizler var olamazsınız, yaşam bir ilişkidir, ister eşimle, ister bir komşu ile olsun, hükümetle ilişki- -ilişki yaşam için çok önemlidir. Acaba birbirimizle gerçekten ilişkide miyiz? Benim sizin üzerinize, sizin de benim için bir imajı var ise, nasıl olur da ilişki içinde olabiliriz. Anlıyor musunuz? İmajlar, görüntüler karşılaşıyorlar, bu ilişki değil. İlişki, bütün olmak demek, erkek ve kadın diye bir bölünme olmadan ve bununla ilgili ortaya çıkan tüm çirkin problemler olmaksızın. O halde, bilgi sevgiyi yok ediyor. Tanrı aşkına, lütfen, bunu anlayın! Bilgiden nasıl kurtulacağınızı değil yapamazsınız zaten. Bunu anlarsanız, yani ilişkide bilgi tüm kavga ve benzeri şeyleri ortaya çıkaran esastır. Bilgi, evet gereklidir, yoksa buradan eve nasıl gidebilirsiniz ki? İngilizceyi hiç bilmiyorsanız, siz ve ben birbirimizi anlamayız. Arabayı nasıl kullanacağınızla ilgili bilginiz yoksa -takip ediyor musunuz- bilgi gereklidir. Ama psikolojik bilgi tehlikelidir. Lütfen, bunu anlayın. Tam da bu bilgidir sevgiyi yok eden.
1:07:40 Şimdi, size ciddi bir soru yönelteceğim, birini seviyor musunuz? Bana değil, cevabı kalbinize verin. Birini seviyor musunuz? Karınızı seviyor musunuz? Kocanızı seviyor musunuz, çocuklarınızı? Bunu anlıyor musunuz? Bu kelimenin neyi kapsadığını görüyor musunuz? Cevap veremiyorsunuz, değil mi? Ve işte dünyayı mahveden şey de budur, tümünü kaybettiniz, başlangıçta sahip olsanız bile.
1:08:38 Yani, tüm bunları dinlemenin ya bir anlamı var, ya da yok. Beraber bir yolculuğa çıktık. Ve konuşmacı gerçekten bir arada demek istiyor. Elinizden tutuyorum ve 'Beraber yürüyelim,' diyorum. Hızlı yürümek istiyorsanız, hadi hızlı yürüyelim. Koşmak istiyorsanız, hadi koşalım. Çok yavaş ilerlemek isterseniz, ona da tamam, sadece yürüyün ama, teorilere dalmayın! Bu durumda, konuşmacı herşeyi gözleriniz önüne serdi, ister bunu paylaşırsınız, lezzetli bir yemeği paylaştığınız gibi, güzel bir dağ manzarasını paylaşır gibi, gün batımının güzelliğini beraberce görelim, ya da bir arada gökyüzündeki tek bir yıldızın güzelliğini. Sadece birlikte olabilir, siz oraya ulaştınız da, ben sizi takip ediyorum değil. Beraber, yeni bir dünya yaratıyoruz, tek bir kişi yapamaz. Hepiniz tüm bunları gerçekten görebiliyor musunuz? Yani ancak bir aradayken dünyayı değiştirebilirsiniz. Ve de dünyanın tamamen değişimi gerekiyor. Ve hiç bir tek grup, tek kişi veya iki kişi yapamaz beraber olmak zorunda. Bir bebek, bir erkekle bir kadının eseridir. Ve bu bütünsel görüşle, yani bir olduğumuz duygusu ile sizlerin insanlık olduğunuz duygusuyla! Bunu hissettiğinizde, bunun size ne yaptığını anlıyor musunuz? Tüm yaşam görüşünüzü toptan değiştirecek. Ve bölünme son bulacak, o zaman da çelişki bitecek.
1:11:34 Çelişkinin doğası hakkında yarın konuşacağız ve de çelişkinin sadece dışsal değil, önce içsel olarak bitip bitemeyeceğini göreceğiz. Anlıyor musunuz? Yani çelişkinin hiç bir şekilde.... yerinin olmaması. Bu dünyada yaşamak mümkün müdür, bu modern dünyada tek bir tane bile çelişki olmadan? Biliyorsunuz ki bu zeka ister, araştırma, keşfedebilmek için aktif zihin. Konuşmacı olabileceğini söylüyor. Konuşmacı, çelişki olmadan yaşanabileceğini söylüyor. Buna inanmayabilirsiniz, sorgulayabilirsiniz, şüphelenebilirsiniz. Ve şüphe duyuyorsanız, o zaman bunu araştırabiliriz. Ama sadece 'Ben böylesi bir hale ulaşmak istiyorum, oraya nasıl ulaşacağımı bana söyle', diyorsanız, bu çok çocukçadır. O halde, bir arada lütfen yürüyebilir miyiz, beraber dinleyebilir, birlikte öğrenebilir miyiz? Ancak bu şekilde, farklı nitelikte bir beyne sahip olursunuz, farklı nitelikte yaşayışa...