Krishnamurti Subtitles home


BO84T2 - Eylem ve tepkinin sonsuz döngüsü
2.Halk Konuşması
Bombay, Hindistan
5 Şubat 1984



0:00 Bu ses gidene kadar, biraz bekleyebilir miyiz? Şimdi başlayabiliriz.
2:41 Konuşacaktık değil mi, oldukça çılgın bir yer olan bu dünyada yaşanabilir mi, acaba çelişki olmadan yaşanabilir mi diye. Ve bizler kendimizi alıştırdık, her tür çabayı göstermeye, başarmaya, sadece biyolojik olarak da değil dışsal olarak da. Toplumumuz öyle bir şekilde yapılanmıştır ki inanılmaz çaba harcamak zorundayızdır taklit mesleğini edinmek için. Birbirimizle sessizce konuşabilir miyiz? Şunları söylüyoruz: toplumumuz öyle yapılanmıştır ki her birimiz acayip çaba göstermek zorunda bir meslek, bir iş elde etmek için, güvence amacı ile para biriktirmeli vb... -çok ciddi çaba gerekiyor, okul, üniversite, vesaire. Ve bir de kavramımız var içsel anlamda da çok fazla çaba harcamalıyız şeklinde. Çaba kontrolü ima eder, çaba çelişkiyi ima eder, içsel, psikolojik olarak ve dışsal olarak. Bu tarz durumlara alışkanlık kazandık. Din adamları, her türden iş adamı çaba göstermek zorunda. Ve bu çaba inanılmaz yüksek bir enerji ister, keza çelişki de vb...
5:47 Beraberce üstüne konuşacağız -burası ne kadar da sesli bir yermiş, değil mi? Bu soru hakkında beraber konuşacağız, neden çelişki içinde yaşıyoruz, bu tarz yaşamaya neden alıştık, dünyanın her köşesinden insanlar neden günlük hayatın tüm karmaşası, tüm kaygısı, acısı olmadan yaşamanın yolunu bulamadılar. Ve meslekler, aslı taklide dayanan meslekler üzerine eğitildik. Dış çabada bulunmak anlaşılabilir. Böylesine, aşırı nüfuslu bir ülkede kötü yöneten hükümetlerle vesaire, yaşamak, bir meslek edinmek için çaba harcamalıyız. Bu anlaşılır. Ve bizler soruyoruz neden biz insanlar, içsel anlamda çaba göstermeliyiz. Bunun içine kontrol, çelişki girer ve farklı türde mücadele, kaygı vb. Sorguluyoruz: Biz insanlar neden içsel çaba göstermek zorundayız, içsel, psikolojik çelişkiler olmalı. Bu soru açık mı?
8:12 Soruyoruz, bu insanlar için gerekli midir birbirleriyle olan ilişkilerinde -tek başımıza yaşayamayacağımıza göre, münzevi biri dahi olsanız, mutlaka birileri ile alakalısınızdır. Şimdi bunca karmaşa, çok büyük dış karışıklık içindeki bu dünyada yaşanabilir mi, bunu sorguluyoruz, tek bir tane çelişki olmadan yaşayabilir miyiz. Öyle mi? Sorguladığımız soru budur. Konuşmacı değil, siz soruyorsunuz soruyu, çünkü bu yolculuğa beraber çıktık. Bu konu açık ise, her iki taraf, siz ve ben bu soruyu dikkatlice inceleyeceğiz. Geçen akşam söylediğimiz gibi, bir ders vermiyoruz, allahtan! Ders, sizlere belirli bir konu üstüne hususi bilgiler vermeyi ima eder, eğitmek, bilgi vermek veya propagandanın bir çeşidini yapmak için. Biz ise hiç bir tür propaganda yapmıyoruz. Hiç birşey için sizleri etkilemeye çalışmıyoruz, değil mi? Sizleri eğitmeye çalışmıyoruz. Ve lütfen çoğumuz itaat etme konusunda eğitildiğinden, takip etmek, kabul etmek için eğitildiğinden, beyniniz bu denli şartlanmış ise bu denli karmaşık bir soruyu irdelemesi mümkün değildir: bu dünyada çelişkiden eser olmadan yaşamak mümkün müdür. Öyle değil mi?
10:49 Şimdi, bu soruları kendinize soruyorsunuz, lütfen. Konuşmacı sadece bir ayna görevi görüyor, içinde kendinizi gördüğünüz. Aynada kendinizin yansımasını tam tamına gördüğünüzde, o zaman aynayı atabilir, aynayı yok edebilirsiniz, çünkü artık kendinizi çok net olarak gördünüz. O halde, artık bir aynaya, çevirmene ihtiyacınız yok, açıklama veya analiz yapacak birilerine. Değil mi? Şu ana kadar birbirimizi anlayabildik mi, yani hiçbir tür propaganda yapmıyoruz, sizleri hiç bir şekilde etkilemeye çalışmıyoruz. Aksine, sizlere şüphe duymanızı söylüyoruz. Çok fazlaca şüphe duymalısınız çünkü şüphe zihni özgürleştirir tüm birikmiş geleneklerden, din adını verdiğimiz tüm birikmiş saçmalıklardan. Din, tamamıyla farklı birşeydir, ki bu konuya birazdan gireceğiz. Ancak bu problemi, anlamak; yani bu dünyada tek bir çelişki izi dahi olmadan yaşayabilir miyiz. Büyük olasılıkla bu soruyu hiç sormadınız. Ve büyük olasılıkla bu olanaksız diyorsunuz, bu dünyada çelişkisiz yaşanmaz diyorsunuzdur. Mümkün değil diyorsanız, kapıları kapattınız demektir. Öyle mi? Mümkün diyorsanız, yine kapıları kapıyorsunuz. Anlıyor musunuz? Ama, çok ama çok karmaşık bir problemi irdeleyeceğiz diyorsanız, ne de olsa, tüm yaşamımız, çocukluktan ölünceye dek, bir dizi mücadeleler, bir dizi çelişkiler, bitmeyen acılar ve sefalet, karmaşadan ibaret. Değil mi? O halde, bu soruyu sizler soruyorsunuz. Hadi, bu konuya derinlemesine eğilelim.
14:11 Neden yaşamımızda çelişki vardır? Hayatta kalma adına çelişki olmasını anlayabiliriz çünkü hali hazırda toplum böyle yapılanmış: hiç birimiz kendinde değil. Değil misiniz? İşinizde, dini konularda, kurtuluş, aydınlanma kavramlarında, her birimiz kendinin ayrı olduğunu düşünüyor. Ve bu ayrım, iç ve dış olarak, çelişkinin ana nedenlerindendir, değil mi? Bu konuya dün biraz değindik. Birbirimizi takip ediyor muyuz? Bu pazar öğleden sonrasında hepimiz uyukluyor muyuz? Dinlendirici bir günün olması hoş ve büyük olasılıkla buraya eğlenmek için geldiniz. Eğlencenin esiriyiz -sinemalar, dergiler, sürekli dini törenler, bunlar eğlenmenin, hazzın birer türü. Ve muhtemelen Pazar akşamları da başka bir tür eğlencedir. Ama bu bir eğlence değil. Bu çok ciddi bir konu ve sadece yüksek bir entelektüel anlayış gerekmiyor; sorgulayan, iten, sürükleyen bir beyin kalitesi de gerekiyor.
16:31 Bu dünyada huzurlu yaşamak için oldukça fazla zekaya ihtiyacınız var. Dini bir yaşam sürmek daha da fazla zeka ister. Burada bahsettiğimiz şey, sadece sözlük anlamı ile, yani satırların arasını okumak, bilgi toparlamakla sınırlı değil. Aklın görevi budur, satır aralarını okumak, bilgi toplayıp, depolamak ve bu bilgiyi ustaca kullanmak. Değil mi? Yani, zihinsel yetenek sadece yetmez, derinlemesine anlamak için ve çok net olarak ayırdetmek-bakmak-gözlemek için hakikat olan ne, hakikat olmayan ne. Hakikat, olup biten, yani geçmiştir- bu bir gerçektir. Bir de şu anda olan şeyler var- bu da bir gerçektir. Sizler orada, ben ise burada oturuyoruz- bu bir gerçektir. Dün hoş bir gün batımı yaşamış olabilirsiniz ve bunu gördünüz- bu bir gerçektir. Ama gelecek gerçek değildir. Gelecek 'olandır', şimdidir. Bu biraz karmaşık olabilir- daha derine ineceğim.
18:42 Bizler geçmişiz- hatıralarımız, anımsamalarımız, bilgi birikimlerimiz vb.. tüm bunlar geçmişte oldu. Ve bu geçmiş şimdi ile buluşur, kendini değiştirir ve gelecekte devam eder. Yani gelecek şimdidir. Değil mi? Anladınız mı? Yani, şimdi sadece geçmişi içermez, hem şimdiyi, hem de geleceği. Bunu görüyor musunuz? Bu, şimdinin tüm zaman olduğu anlamına gelir. Bunu zorlaştırmayacağım, yavaş ilerleyeceğiz. O halde, gözlem yaparken geçmişte yaşıyoruz. Anılarımız, bilgimiz, anımsadıklarımız geçmiştir. Ve şimdi geçmiştir kendini değiştirip geleceğe uzanır. Öyle mi? Kültür, sözde bu ülkenin kültürü kaybolmuştur, eski kültürü. Ve kendini modern şartlara uyarlamıştır, para, güç vb.. kendini uyarlamıştır ve geleceğe bu şekilde devam edecektir. Yani bu durumda gelecek değişime uğramış geçmiştir. Değil mi? Yani, tüm bu hareket zamandır, ki bu da evrimdir.
21:02 Bunu anladınız mı merak ediyorum. Bu zeki değil. Bu zeki bir açıklama değil, bu ne kadar zekice deyip sakın düşüncelere dalmayın. Sadece günlük yaşamın gerçeğini görün. Günlük yaşamımız sadece geçmişten ibaret değil -geçmiş olaylar, geçmiş kazalar, geçmiş acılar, psikolojik incinmeler ve de geçmişte yaşananların anımsanması -bir diş acısının hatırası- bunların hepsi geçmiştir ve bu geçmişte yaşıyoruz. Öyle mi? Ve geçmiş hep kendini değiştiriyor, çünkü yeni olaylar meydana geliyor, yeni olaylar, yeni izlenimler ve bu şekilde kendini ayarlıyor. Oysa, kaynağı geçmişte olan hep geçmişin hareketidir. Öyle mi? Bunu görüyor musunuz? Bunu daha da fazla açıklamam gerekiyor mu? Yapacağım. Bu çok karmaşıktır.
22:24 Yani, yaşamımız geçmişin şimdiyle buluşmasıdır ve bu yüzden geçmişin bugün ile buluşması çelişkinin bir unsurudur. Bunu anlıyor musunuz? Kendi kendinize dünyanın hali hazırdaki durumunu gözlemleyin, özellikle Hindistan'ın dünyasını, kendi ülkenizin. Burası benim ülkem değil. Avrupa veya Amerika benim ülkem değil, benim hiçbir ülkem yok. Böyle olmak iyi. Pasaporta ihtiyaç duymanın dışında, ama pasaport sizi bir Hintli yapmıyor, o sadece bir kağıt parçası. O halde bu ülkede neler oluyor bakın. Ve üç ile beş bin yıllık eski bir uygarlık tamamen ortadan kalkmıştır. Bunun doğru veya yanlış olmasının bir önemi yok. Brahman kültürü-heyecana kapılmayın- gitmiştir. Ve batı kültürü, ki hem kültürel, hem estetik, teknik açıdan bu ülkeye yayılmıştır. Yani kendinizi bu kalıba uydurdunuz. Öyle mi? Bunu görüyorsunuz. Yani geçmiş kendini sürekli değiştiriyor ve geçmiş ve gelecek arasındaki bölünme çelişkiye sebep olan unsurlardandır. Bunu anlıyor musunuz? Lütfen. Ve böylece günlük bir yaşam sürmek mümkün mü? -teorik olmayan bir yaşam, kelime ve eylem iki farklı şeydir. Bizler için kelime çok daha önemlidir, eylem değil. Tüm bunları duyuyorsunuz ve bunlar kelimelere, teorilere dönüşüyor ve günlük yaşamınızı sürdürüyorsunuz, tamamen boşanmış olarak tüm duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ve teori haline getirdiklerinizden. Yani kelime ile eylem arasında bir bölünme var. Ve bu da çelişkinin unsurlarından biri. Doğru mu? Anlıyor musunuz? Biriniz 'evet' desin, Allah aşkına. Hepiniz uyuyorsunuz!
25:41 Yani, günlük yaşamı sürdürmek mümkün mü -lütfen anlayın- günlük yaşam öyle ki hiç bir bölünme olmasın geçmiş, gelecek ve şimdi arasında? Yani, beyin kayıt ediyor, oradaki kayıt cihazı gibi, her olayı, her eğilimi, izlenimleri, fiziksel acıları, psikolojik acıları -hepsini kaydediliyor. Beyin, bir kayıt cihazı. Ve kayıt ettiği sürece- ki bu geçmiştir- bu kayıt, yeniye bakmanıza mani olur. Doğru mu? Bunu anladınız mı? Merak ediyorum. Şimdi, basit bir örneği ele alalım. Psikolojik olarak incindiniz. Çocukluktan başlayarak, ailede, okulda, üniversitede inciniyorsunuz, psikolojik anlamda. Erkek kardeşin kadar iyi değilsin, sınavlarda yeterince iyi değilsin vb. Tüm bu süreç psikolojik incinmenin bir unsuru. Ve bu incinme geçmiştir. Doğru mu? Kendinize bakın, incinmiş misiniz kendiniz keşfedin. Tabii ki, incinmişsiniz. Her insanoğlu, incinmiştir, psikolojik anlamda, babadan, anneden, eşten aldığın acımasız bir sözden. Bu, bir acı olarak hareket eder. Şimdi, psikolojik yaranın olduğu yerde, doğal olarak bir direnç duvarı inşa edersiniz. Öyle mi? Böylece, bu acı diğerlerine yaklaşmayı daha da engeller, öyle ki, siz bir daha incinmeyi istemezsiniz. Tüm bunları fark etmediniz mi? Öyle mi? Ya da siz öylesine olağanüstü birisiniz ki, hiç incinmediniz.
28:58 Yani, bu acı geçmiştir. Bu acı beyinde kayıt edilmiştir. Şimdi, bu kayıt orada kaldığı sürece, korku olmalıdır. Anlıyor musunuz? Ve böylece de çelişki. O halde kayıt edemesek olmaz mı? Bir arabayı kullanmak, bir dili öğrenmek hileli bir iş yapmak için kayıt etmeliyimç Fiziksel yaşam için her tür bilgiye sahip olmalıyım. O durumda beyin kayıt etmeli. Doğru mu? Bizler, beyin acıyı neden kaydetmeli onu sorguluyoruz. Anlıyor musunuz? Çünkü bir kayıt olduğu sürece, daha fazla incinmekten korkmayı sürdürmelidir. Doğru mu?
30:22 Şimdi, bir soru soruyoruz- karmaşık, dikkatli bir inceleme gerektiriyor- içsel, psikolojik anlamda kayıt etme olmaması mümkün mü? Anlıyor musunuz? Kendinize çevirin bu soruyu ve lütfen, siz keşfedin. Biri sizi över, ne kadar harika birisin der -bunu neden kaydedersiniz ki? Ve biri gelip size 'Ne sinirsin' der ve hemen kaydedersiniz. Bu kayıt etme çelişkinin unsurlarındandır. Değil mi? Bunu anladıysanız, o zaman hiç kayıt etmemenin mümkün olup olmadığını göreceksiniz. Çünkü benlik, ego, 'ben' tüm insanlığın kayıtlarının toplamıdır. Doğru mu, beyler? Siz insanlar! Beynin iki işlevi var: gerektiği yerde kayıt etmek ve gerekmediği durumda kayıt etmemek. Bu şekilde, beyin özgürdür, dağınık değildir ve böylece artık siz geçmişte yaşamazsınız. Böylece hiç bir çelişki olmaz. Doğru mu? Anladınız mı? Beyler, konuşmacının söylediklerini kabul etmeyin, Allah aşkına veya kendi iyiliğiniz için. Kendiniz için gerçeği anlayın. Gerçek, sizin ne düşündüğünüz değil, gerçek 'olan'dır. Onun üstüne düşünebilirsiniz, ama neyi düşündüğünüz gerçek değil. Doğru mu? Gerçek 'olan'dır.
33:15 O halde, içinde olağanüstü enerji barındıran bir yaşam sürmenin nasıl olacağını görüyorsanız ve de bu şekilde çelişki barındırmayan- kayıt süreci devam ettiği sürece, çelişki vardır- doğru mu?- o halde kaçınılmaz olarak o soruyu soracaksınız: 'Bu nasıl mümkün olabilir?' Doğru mu? Teorik olarak mükemmel gözüküyor ama bu nasıl gerçekleşecek? Öyle mi? Doğal olarak bu soruyu soruyorsunuz. 'Nasıl' diye sorduğunuzda, 'nasıl' 'ne'yi çağrıştırıyor, bu 'nasıl' kelimesi. Bir sistem, bir kalıp talep ediyorsunuz, bir metot arayışındasınız ki bu geçmiştir. Bunu görüyor musunuz? Merak ediyorum. Görüyorsunuz, sürekli birşeyin nasıl yapıldığını soruyoruz. Ben bir maragozsam, usta bir marangoza gitmem gerektiğini anlarım ve o da bana işin nasıl yapılacağını gösterir- tahtanın dokusuna bak, bu doğru tahta mı, vb... Ama içsel olarak 'nasıl' diye sorduğumda, takip edebileceğim bir kalıp istiyorumdur, taklit edebileceğim bir metot. Bu halde, metot, sistem, işlem beyinde kayıt ediliyor. Doğru mu? Bunu takip edebiliyor musunuz? Yani, hiç bir zaman 'nasıl' diye sormayın. Bu en büyük keşiflerden biridir -psikolojik manada kimseye 'nasıl' diye sormayın. Buradan yaşadığım odaya nasıl giderim diye tabii ki sorarsınız -'Lütfen bana söyleyin' diye sormalıyım. Bu farklı bir konudur. Ama bir guruya sormak- hepinizin.... Orada her tür insan gördünüz, ilginç kıyafetleri ile, gurularınız mevcut. Guruya nasıl aydınlanmaya ulaşılabilir diye sorarlar. Ve o zavallı da size nasıl olduğunu anlatır. Tek yaptığınız şeyse tekrardır, böylece beyin kaydeder. İzliyor musunuz? Ve bu kayıt sizi net olmaktan alıkoyar. Öyle mi?
36:35 Şimdi, nasıl diye sormaz iseniz, bu kelimeyi bilincinizden tamamen çıkarırsanız, geriye ne kalır? O halde, kendinize bakıyorsunuz, kendi faaliyetiniz olan geçmişin şimdi üstündeki çalışmasına, kendini değiştirip sürdürmesine bakıyorsunuz. Bu döngü. Öyle mi? Etki-tepki döngüsü ve tepki-etki Öyle mi? İçinde yaşadığımız döngü budur. Gelgitte olduğu gibi, su gider ve aynı su geri gelir. Öyle mi? Bu işte bizim yaşamımızdır. Şimdi bizler başka bir soru soracağız, o da- acaba sizleri fazlaca mı rahatsız ediyorum? Bu size bağlı. Bizim hayatımız, etki-tepkidir. Öyle mi? Gelgitin gidip gelmesi gibi, sorun-cevap, soru-cevap. Şimdi, suyun gelip gitmesi gibi hiçbir etki-tepkinin olmadığı bir zihin, beyin hali mümkün mü? Bu muazzam bir kendini gözlemleme gerektiriyor. Buna girmeyeceğim, şu an için çok karmaşık olur.
38:36 Yani, kaydetmemek mümkün mü? Öyle mi? İltifat ya da hakareti kaydetmemek. Kaydetmemek -biri size ne kılsın, aptalsın diyor sen kendinin zeki olduğunu düşünürken- hiç kaydetme. Bu ancak kaydetme sürecinin yaşamda neler yaptığını gördüğünde mümkündür. Öyle mi? Diyelim ki evlisiniz ya da bekar, ya da biri ile yaşıyorsunuz, vb., bu ilişkideki her olay ister seks ile ilgili olsun veya başka konuda her olay, kelime kaydedilir, banda alınır. Öyle mi? Bu böyledir, değil mi? Ve bu kayıtla beraber- eşinizle ilgili kaydınız vardır- bu iki kayıt da anıdır. Öyle mi? Ve böylece geçmişte yaşarsınız- doğal olarak. O halde, ne olur? Birbirinizle hiç yeniden tanışmazsınız. Doğru mu? Hiçbir şeyi yeniden görmezsiniz. Doğru mu? İşte orada çelişki yatar. Eski, hep yeni ile buluşur ve yeniyi geçmişe uysun diye değiştirir. Ve yeniyi uydurmak veya eskiye benzetmek çelişki sürecidir. Tüm bunları anlıyor musunuz? Merak ediyorum! Beynimizi kullanıyor muyuz ya da sadece dinliyor muyuz? Beyninizin yetisini kullanıyor musunuz? Hadi, geri dönüyoruz.
41:12 Sürekli kayderken, enerji kaybedersiniz, çünkü bana ne söylediğinizi ve benim sinirlendiğimi anımsarsınız. Takip edebiliyor musunuz? Yani, tüm kayıt işinin bir enerji kaybı olduğunu keşfedersin. Ve sizin enerjiye ihtiyacınız var! Çok fazla okumuş olan büyük bilim adamları, Allah bilir ne kadar şey biliyorlardır -böylelerini tanımadınız mı?- herşey beyinlerinde kayıtlıdır. Bu kadar şeyi neden beyninde taşırsın ki? Kitaplarda yazılı, onları okuyabilirsin -neden onları buraya taşıyorsun ki? Hayır, sorgulayın, derine inin, göreceksiniz. Size güç, mevki, büyük bilgelik sağladığı için buraya taşırsınız. Öyle mi? Bu şekilde beyniniz bilgi ile çok fazla yüklüdür ve bilgi, sevginin düşmanıdır. Lütfen, tanrı aşkına! Bunu entelektüel olarak değil de, kalben anlıyorsanız, o takdirde bilginin yeri vardır ve psikolojik bağlamda ise hiçbir yeri yoktur. Doğru mu? Bu şekilde yaşayabilir miyiz? Günlük hayatı yaşayabilir misiniz, psikolojik manada hiç kaydetmeden? Bunu deneyebilir misiniz? Tam burada otururken bunu yapabilir misiniz ya da eve gidip üstüne düşünecek misiniz? Üstüne düşüneceğinizi biliyorum, büyük ihtimalle zaten bunu yapıyorsunuz, üstüne düşünüyorsunuz. Ve bilgiden kaynaklanan bu düşünme sevgiye engel olacak. Doğru mu?
44:05 O halde, başka bir soruya geçiyoruz: Birşey üstüne düşündüğünüzde, düşünme ile neyi kastediyorsunuz? Senin hakkında düşünüyorum, karım hakkında, kocam hakkında, işimle ilgili düşünüyorum -düşünmek. Düşünme nedir? Birşey 'hakkında' düşünmek ve hiçbir şey 'hakkında' düşünmek Farkı görüyor musunuz? Tanrım! Devam edebilir miyiz? Yorgunsunuz? Pazar öğleden sonrası. Pazartesi sabahı en baştan tekrar başlayabilirsiniz. -iş yeri, rutin devreye girer. Bu gece hiç yoksa, az ya da çok daha özgürsünüz, tüm bu saçmalıkları dinleyerek, kendinizi eğlendirebilirsiniz. Ama bu saçmalık değil. Bu acayip ciddi bir mevzu, çünkü insan kendini yok ediyor. Ve bilgi yıkımın ardındaki unsurlardan biri ve bu yüzden sevginin olduğu yerde, yıkım olmaz.
46:05 Belirli bir şeyi anlamalıyız: Düşünmek nedir ve üstüne düşünmek nedir. Birşey üstüne düşünmek, bir unsur ve düşünmekse başka bir unsur. Yani, Avrupa, Lübnan, yıkım üstüne düşünebilirim, ölüm, devam eden korkunç şeyler, veya düşünmek nedir diye sorgulayabilirim. Anlıyorsunuz? Beraber çözüyoruz. Kendi eğlenmem için yapmıyorum, beraber yapıyoruz. Düşünmek nedir? 'Söylediğin şey üstüne düşüneceğim' dediğinizde hangisi düşünmek -söylediğim şey üstüne. Ya da bir nesne olmadan sahiden düşünüyorsunuz.
47:30 Şimdi, düşünmek nedir? Yaşamdaki en olağanüstü şeyleri düşünce yarattığından, muazzam tapınaklar, muazzam camiler, ihtişamlı katedraller, bu ihtişamlı yapıların şaşaası göğe kadar yükselmiş, muazzam portreler, heykeller, büyük şiirler. Ve düşünce, savaşın olağanüstü aletlerini de yaratmıştır. Düşünce aynı zamanda tapınaklardaki, camilerdeki, kiliselerdeki herşeyi yaratmıştır. Öyle mi? Bunlar gerçekler. 'Hayır, bunlar doğrudan Tanrı'nın emaresi' diyebilirsiniz, ki bunu söylemeniz de bir düşünce. Öyle mi? O halde, düşünce en olağanüstü şeyleri yapmıştır ve aynı zamanda en korkunçlarını. Düşünce insanları yakmıştır, onlara imansız deyip yakmıştır. Ve düşünce Marx'ı, Engels'ı takip edin dedi. Düşünce yaşamımızda inanılmaz derecede önemli hale gelmiştir. Doğru? Bunu anlıyor musunuz?
49:16 Şimdi, düşünce nedir? Düşünmek nedir? Bakın, soruşturun, ona bakın, kendi düşünce şeklinize bakın. Söz misali karınız üstüne düşünün -hani hiç yapmasınız ya- karınız veya kocanız üstüne düşünün. Onun üstüne düşünürken bu düşünme nedir? Bu kişi ile ilgili bir deneyiminiz vardır, onunla ilgili bir imaj, doğası, görüntüsü, yapısı, o kişinin görünüşü, yani hatıralar. Doğru mu, beyler? Ve bu anı bu kişi ile ilgili bilgiden kaynaklanır. Öyle mi? Ve bu bilgi o kişiyle olan deneyimden kaynaklanır. Bunu görüyor musunuz? Yani, düşünme deneyimden doğmuştur, bilgi deneyimden türemiş, beyinde hatıra olarak saklanmıştır ve bu anıya verilen tepki düşüncedir. Yani, düşünce maddi bir süreçtir. Bunu görüyor musunuz? Yani düşünce kutsal değildir. Ve o her ne yaratırsa yaratsın kutsal değildir- Upanişadlarınız, Gitalarınız, İnciliniz, Kuran kutsal değiller. Düşünce maddi bir süreçtir dediğiniz anda, neyi kabul ettiğinize bir bakın. Maddi bir süreçtir çünkü beyin, beyin hücreleri geçmiş deneyimleri içerirler, geçmiş bilgi, geçmiş deneyim ve buradan düşünce ortaya çıkar. Eğer hiç bir deneyiminiz, bilginiz, anınız olmasaydı, bir düşünce de olmazdı. O halde dikkatlice bakın ve bunu kendiniz için göreceksiniz. Yani, düşünce maddi bir süreçtir. Bunu gördünüz mü? Yani, düşünce Tanrıyı yaratmıştır ve sonra bu düşünce Tanrıya tapar. Evet, beyler. Yaptınız! Bu çok önemli. Lütfen bakın.
52:42 Ve eğer düşünce maddi bir süreçse, bizler ne oluyoruz? Sorumu anlıyorsunuz? Psikolojik olarak biz neyiz? Düşünce senin Hindu olduğunu söylüyor. Düşünce, sen büyük adamsın diyor. Düşünce aydınlanmalısın diyor. Düşünce, meditasyon yapmalısın diyor. Düşünce itaat et, takip et, başkası gibi ol diyor. Yani düşünce birşeylere dönüş diyor hem dışsal olarak, memursan, müdür ol müdürsen, direktör ol, direktörsen genel müdür ol. Ayrıca, düşünce sen öğrencisin, zamanla usta ve en sonunda guru olacaksın diyor ve daha da ilerisi, aydınlanmış ol diyor. Düşünce tüm bunları yapıyor. Bunu fark ediyor musunuz?
54:19 Yani, bizler düşünce ile yaşıyoruz. Ve deneyim sınırlı olduğundan, bilgi de hep sınırlı, ister bilimsel, ister biyolojik bilgi olsun, matematik bilgisi vb.. tüm bilgiler her zaman, sonsuza değin kısıtlıdır. Gelecek bilgisi sınırlıdır. Doğru mu? Tüm bunları görüyor musunuz? Hayır, maalesef. Öyle mi? Deneyime dayandığından bilgi kısıtlıdır. Ve deneyim olduğundan kısıtlıdır, o yüzden düşünce kısıtlıdır. Düşünce sınırsız olanı hayal edebilir ve bu sınırsızlığa eriştiğini hayal edebilir. Tüm bunları takip edebiliyor musunuz? Düşünce kelimedir. Düşünce bir semboldür. Bu halde, aydınlanma, ölçülemeyen şey bir kelimedir. Ve kelime gerçek değildir. Yani, beyin kelime ağından özgürleşebilir mi? Evet, beyler.. Ve benlik, ben, ego bilgidir. Doğru mudur? Siz bilgeler, bunu kabul ediyor musunuz? Benlik, ben bilginin özüdür. Değil mi?
56:47 Hadi, diğer türlü anlatalım, benlik nedir? Siz nesiniz? Hadi, beyler, siz nesiniz? İsminiz, şekliniz, üstünüzdeki kıyafetler belirli bir gruba ait sanyasi isen, bankada hesabın varsa, iş adamıysan, çok deneyime sahipsen, çok fazla zevk acı, kaygı, yalnızlık, ıstırap deneyimlediysen, değil mi? Busunuz değil mi? Bunu onaylar mısınız? Veya 'Ben atmanım, çok üstün biriyim' mi dersiniz? Evet, hepiniz yapıyorsunuz. Ben çok üstünüm diyorsanız, bu da düşüncenin icadıdır. Değil mi? Çünkü bununla ilgili okudunuz, söyle 'Tabii ki üst benlik var'. Veya bir guru gelir ve 'Süper bilinç vardır ve sen onu aşağı indirmelisin' der. Doğru mu? Yani, tüm bu süreç düşüncenin hareketidir, -ve düşünce zamandır. Değil mi? Çünkü bilgiyi biriktirmek zaman gerektirir. Bilgi edinmek, örneğin Rusça, İngilizce, İspanyolca veya Fransızca öğrenmek çok fazla zaman ister. Belki üç ay ya da bir yıl harcarsınız, bu zamandır. Yani, içsel ya da dışsal bilgi toparlamak zaman ister. Kendiniz hakkında bilmek zaman ister. Bunu anlıyor musunuz?
59:17 Kendinizle ne tür bir oyun oynadığınızı görün. Kendimi öğrenmek istiyorum -öz-bilgi ki üstüne bayağı konuştum. Ve kendimi tanımam için inceleme yapmalıyım, gözlem yapmalıyım, analiz yapmalıyım, içime dönmeliyim- takip ediyor musun?- izle, öğren, gözle, kendini hatırla, fark et, hepsi zaman alır. Bunu kabul ediyor musunuz? Bunu görüyor musunuz? Hepsi zaman ister. Ay hakkında bilmek zaman gerektirir. Bu kadar basit. Ve kendimi tanımam da zaman gerektirir. Doğru mu? Bu ne demektir? O kadar şeyi kaçırıyorsunuz ki, sizin sorununuz ne?
1:00:33 Zaman, insanın düşmanıdır. Aydınlanma, zaman yolu ile gerçekleşmez. Bu kademeli bir süreç değil, başarı ardına başarı değil. Düşüncenin zaman olduğunu gördüğünüzde- tabii ki. Düşünce harekettir ve zaman harekettir. Açık mı? Yani, düşünce ve zaman beraber hareket eder. Ayrı değiller. Düşünce zamandır ve zaman düşüncedir. Yani düşünce 'Aydınlanmalıyım' der. Olduğum halimden olmam gereken hale dönüşmeliyim. Yani... Şimdi tüm bunları anlatmalı mıyım? Ben şiddet yanlısıyım. İnsan şiddet yanlısı. Sizler şiddet yanlısınız, değil mi? Ve 'şiddet yanlısı olmamalıyım, veya şiddetten arınmalıyım' dersiniz. Yani şiddetten arınma zaman ister. Şiddetsizleşme sürecindeyse, şiddet yanlısı olmaya devam edersiniz. Yani, şiddetsizlik saçmalıktır. Değil mi? Gerçek olan şiddettir. Yani, beyinlerimiz olmaya, dönüşmeye eğitilmiştir. Memur olurken, merdivene erişirsin, aynı şey ruhsal dünyaya da olur. Takip ediyorsunuz? Orada 'Ben cahilim. Kendimle ilgili bilgi edinmem gerekiyor' deriz. 'Şiddet yanlısıyım, barış yanlısına dönüşmeliyim.' Sinirliyim, kızgın olmamalıyım.
1:03:10 Şimdi, dikkatlice bakın. Şiddet yanlısısınız. Bu şiddet sizden farklı birşey değil. Bunu kabul edebilir misiniz? Hindular çok zekidirler. Bir noktaya kadar kabul ederler. Yüzlerinde bunu görebilirim. Ama zihinlerinin bir yerlerinde 'ben'in gözlemciden farklı olduğu fikri vardır. Tanıklık yapan kişi farklıdır. Oynadığınız oyunu biliyorsunuz! Bu gerçek midir? Kızgınlıktan ayrı bir gözlemcinin olduğu gerçek midir? Dikkatli olun, cevap vermeyin, dikkatlice bakın. Kızgınlık benim. Ben kızgınlıktan ayrı değilim. Doğru mu? Şiddet benim. Şiddetsizlik 'ben' değil, doğru mu? Bu sadece bir fikir. Benim şiddet yanlısı olduğum bir gerçek. Bu bir gerçek. Şiddetsizlik, gerçek değil. Ama bizler gerçek olmayanı izleriz çünkü 'olan' la nasıl ilgileneceğimizi bilmeyiz. Tüm bunları takip ediyor musunuz? Yani, gözlemci gözlemlenenden farklı değil. Doğru? Hayır, bu zor. Aman Tanrım! Açacağım.
1:05:17 Oradaki ağacı görüyorsunuz -tabii ki hiç ağaçlara bakıyorsanız. Bir ağaca baktığınızda, bariz şekilde ağaç sizden farklıdır. Doğru mu? Işık ve güzellik saçan bu gece bulutu sizden farklı. Ama siz ağaca baktığınızda, ne olur? Bakın ağaca -ne oluyor? Hemen kelimeye sarılırsınız. Doğru mu? Yani kelime ona bakmanıza mani olur. O benim karım veya kocam- bitti. Tüm bunları bilmiyor musunuz? Yani kelime gözlem yapmanızı engelliyor. Ve aynı zamanda kelime şey değildir. 'Ağaç' kelimesi ağacın kendisi değildir. 'Benim karım' eş değildir. Bunu görüyorsanız, eşinizle ilişkiniz tamamen farklı olacaktır. Of, siz insanlar. Yani, zaman düşüncedir. Ve düşünce şunu söyler: 'Ben buyum, şu olmalıyım.' O yüzden, olma, dönüşme hali zaman ihtiva eder. Peki sizler neye dönüşüyorsunuz? Bilgeler, sizler cevap verin buna: Neye dönüşüyorsunuz? Daha aydınlanmış olmaya mı? Daha iyi insanlara mı? İyi değilsiniz ama 'İyi biri olacağım' diyorsunuz. Ve iyi olmaya çalışırken, hiçbir zaman iyi olmayacaksınız! Bunu anladınız mı? Merak ediyorum. O halde, çelişkinin unsurlarından olan olma, dönüşme olmamalı. Ama, 'Tamam, gerçek şu ki, şiddet benim, şiddet benden ayrı değil ' diyorsanız. Bu gerçektir. 'Ben' yüzümdür, 'ben' karakterimdir, benim- tüm diğerleri. Oysa 'ben'i olmakta olan şeyden ayırmışızdır. Öyle mi? Yani, düşünce şiddeti düşünenden ayırmıştır. Yorulmaya mı başladınız? Evet, evet. Yorulmuş olmalısınız. Çünkü yeterince dayanışma içinde değilsiniz, çalışmıyorsunuz, o yüzdendir ki 'Yorgun değilim' diyorsunuz. Çalışıyor, işbirliği yapıyor olsaydınız, beyninizde olan biten olağanüstü faaliyeti görürdünüz.
1:09:11 Bakın, şiddet benim, açgözlülük benim, kızgınlık benim. Sonradan, 'Sinirlenmiştim' derim, oysa gerçek olan kızgınlık, kıskançlık, nefret, kaygıdır... bendir. Yani, gözlemci gözlenendir. Doğru mu? Görüyor musunuz? Hayır, görmüyorsunuz. Düşüneni düşünenden ayırmamız çelişkinin unsurlarından biridir. Öyle mi? Düşünce olmadan düşünen olmaz. Ama bizler düşüneni, deneyimleyeni deneyimden ayırmışız. Analizciyi, analiz edilenden ayırmışız. Bunu fark etmediniz mi? Böylece, sürekli devam eden çelişki, bölünme var. Yani, gözlemci gözlenendir. Deneyimleyen, tecrübedir. Siz soruyuirdeleyin -benim zamanım yok.
1:10:54 Hepiniz deneyimlemek istersiniz, değil mi? Nirvana veya başka bir unsuru seks veya başka şeyi -deneyimlemek istersiniz. Deneyim nedir? Deneyim olduğunu nasıl bilirsiniz? Sadece onu tanıdığınız için bilirsiniz. Öyle mi? O halde, ne olduğuna bakın: onu tanıyorsanız, o yeni değildir. Oysa bunu 'Yeni deneyimim olmalı' diye ifade edersin. O halde, tüm deneyimler tanındığı sürece sadece geçmiş anılardır. Evet, bunu içinize alın ve ne olacağını göreceksiniz. O zaman zihniniz öylesine uyanık, farkında, dikkatlidir ki hiçbir deneyim olmaz. Tüm bunları anlamayacaksınız.
1:11:59 Yani, çelişkinin sebeplerini soruşturuyoruz. Çelişkinin sebeplerinden biri ikiliktir. Değil mi? Şiddet ve şiddetsizlik, bu ikiliktir. İyi ve kötü, nefret ve sevgi. Neden ikilik var? Lütfen advaita ya da başka Sanskritçe kelimeye çevirip ve ondan kurtulmayın. Neden ikilik var? İkilik nedir? Sen kadınsın, ben bir erkek, sen uzunsun, ben kısa, sen sarışınsın, başkası açık tenli, her ne ise. Öyle mi? İkilik, sadece kıyaslama olduğunda vardır. Tüm bunları takip ediyor musunuz? Kendimi seninle karşılaştırdığımda, ikilik yaratırım. Doğru mu, beyler? Yani, kıyas yapmazsam, ikilik olmaz.
1:13:23 Yani, ben şiddetsizliği yarattım -bu ülke bununla dolu- şiddetsizlik, en azından bunun üstüne konuşuyorlar. Oysa gerçek şiddet yanlısı olmaları. Bu gerçek. Gerçeğin ikiliği olmaz. A, bunu görüyorum, şu anda fark ettim. Anlıyorsunuz? Gerçeğin zıddı olmaz. Sinirliyim, bu gerçektir. 'Sinirli olmalıyım' dediğimde o durumda ikilik ortaya çıkar. Yani, çok ilginç, beyinlerinizi kullanın, tüm bunların derinine inin- evet, ben sinirliyim. Bu gerçektir. Şimdi ne yapmalıyım? 'Sinirli olmamalıyım' demeyeceğim, çünkü o zaman çelişkiye düşerim, anlıyorsunuz? Bastırmayacağım. Bastırma yok, kaçma yok, aşma yok. O halde ne olur? Devam edin, gerçekten ayrı bir hareket olmazsa ne olur? Devam. Şu olur: Ondan uzaklaşma hareketi çelişki yaratır, ikilik yaratır. İkilik üstüne zeki Hintliler tarafından ciltler yazılmıştır. Konuşmacı ise en başından beri ikilik olmamıştır diyor çünkü sadece gerçek var. Ama gerçeğin üstesinden gelmek istediğimde ikilik yaratıyorum. Öyle mi beyler? Bakın. O halde ne olur? Gerçekle nasıl kalınır? Anlıyorsunuz? Gerçekten ayrılmayın. Gerçekten her tür uzaklaşma hareketi, çelişki ve ikiliktir.
1:16:07 Yani, gerçekle kalırsanız, ne olur? Siz inceleyin. Ben inceliyorum. Siz de inceleyin. Gerçekle kalınca, ne olur? Bu ne anlama geliyor? Siz... Size söyleyebilirim, siz de 'Evet, evet' deyip gidersiniz. Uygulamazsınız! Bakın, şimdi, gerçekten uzaklaştığımda enerji kaybederim. Öyle mi? Bunu görüyor musunuz? Gerçekten uzaklaşmam, enerji kaybıdır. Doğru mu? O halde, gerçekten uzaklaşma hareketi olmayınca, tüm enerji oradadır. Bu da bütün dikkatin sadece gerçekte olduğu anlamına gelir. Ve tam dikkat olduğunda, bu ışık gibidir, yüksek güçteki ışığın gerçeğin üstüne düşmesidir. Ve o halde gerçek tüm içeriğini açığa verir. Anıyorsunuz? Bu şekilde olduğunda gerçeğin bir anlamı yoktur. Hadi! Anlıyorsunuz?
1:17:55 Şimdi, bakın: Bilginin sevginin düşmanı olduğunu ve sevginin zıttının olmadığını söyledik. Oysa bizler zıttını yaptık -nefret.
1:18:25 Pardon- küçük bir kramp. Sizler için çok çalışıyorum, olacağı buydu.
1:18:45 O halde, çok ama çok karmaşık bir problemi inceledik. Beraber inceledik. Konuşmacı değil, sizler incelediniz. Konuşmacı sadece sizin sesinizmiş gibi davranıyor. Konuşmacının tek yaptığı 'olan'ı göstermek. Ve sizler ona bakıyorsunuz, kendinize bakıyorsunuz. Ve kendinize dikkatlice baktığınızda, geçmiş dışında hiçbir şeysiniz, geçmiş deneyimler, anımsamalar, geçmiş hazlar. Ve ne yazık ki çoğu kişinin yaptığı gibi ıstırap çektiğinizde, yine, ondan kaçıyorsunuz. Gerçekle kalınca, bu filize bakmaya benzer, bir gül tomurcuğuna bakmak gibidir. Ve o gül tomurcuğunun açıldığını, parfümünü, güzelliğini, kalitesini, inceliğini, zarifliğini göreceksiniz. Gerçeği gözlediğinizde, o gözden kaybolacaktır. Doğru.
1:20:35 Gelecek hafta sonu devam edeceğiz, korku, acı, din nedir, meditasyon nedir, ölüm nedir üstüne konuşacağız, çünkü tüm bunlar yaşamın birer parçası. Birini diğerinden ayıramazsınız. 'Meditasyon yapacağım' deyip aptal biri olamazsınız. Yaşamı anlamak, tüm bu karmaşık hayat problemini anlamak için çok fazla sabra ihtiyacınız var. Ama zamanın sabrı değil -sabır. Canlı, sorgulayan, soran, şüphe duyan bir beyne ihtiyacınız var; ancak böylece kendiniz için anlayacaksınız sözcüksüz yani kelimelerle ölçülmeyeni.
1:21:48 Sizi beklettiğim için üzgünüm.