Krishnamurti Subtitles home


BO84T3 - Yaşam ve Ölme Sanatı
3. Halk Konuşması
Bombay, Hindistan
11 Şubat 1984



0:41 Son buluşmamızda konuştuğumuz konuya devam edelim mi? Çelişki üstüne konuşuyorduk, bu dünyada çelişkisiz yaşanablilr mi üstüne konuşuyorduk. Bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz, çünkü çoğumuz için günlük yaşam bir dizi mücadele, çelişki, acı ve farklı tarzda kaygılardan ibaret. Ve bu çılgın dünyada hiçbir çelişki ve problem olmadan yaşamı sürdürebilme olasılığı üstüne konuşuyorduk. Böylesi bir konuda, tek bir tane bile çelişki olmadan yaşamak konusunda düşünmek oldukça saçma, hatta çılgınca gelebilir.
2:23 Diğer gün dediğimiz gibi, bu soruyu enine boyuna irdelemek hatırı sayılır zeka, hatırı sayılır enerji, uygulama gerektirir. Siz ve konuşmacı arasında sözel, teorik olarak sadece tartışmanın veya diyalog kurmanın çok az bir anlamı var. O halde, bu akşam birarada -karga seslerine rağmen- düşünebilirsek, bu problemi inceleyebilirsek: günlük hayatta bir yaşama sanatı var mıdır öyle ki- teorik dünyada değil- günlük hayatta yaşayabilelim, içsel, ruhsal manada, hiçbir karmaşa, değişim sancısı ve bu değişime bağlı kaygı olmadan, böylesi bir yaşam sürmek mümkün müdür?
4:17 Böylesi bir soruyu sormak çok inanılmaz gözükebilir çünkü doğduğumuz andan ölene kadar yaşamımız bir dizi çelişki, mücadele, hırs, kendini tatmin etme ve acı, zevk vb ile beraber var olmanın tüm ıstırabından ibaret. O halde, bu soruyu irdeleyebiliriz günlük hayatta yaşama sanatını. Bizim çok sayıda sanatımız var; resim yapma sanatı, muhteşem ayakkabı yapma sanatı, birinci sınıf ayakkabılar ve resim yapma sanatı, mühendislik sanatı, iletişim sanatı -çok fazla sayıda sanat mevcut. Oysa çoğumuz için, büyük ihtimalle dünyanın geri kalanı için de bu soruyu, yani yaşama sanatını hiç soruşturmadık. Bunu idrak etmek... -bu çok kötü... Bombay (Mumbai) oldukça pis bir şehir, gözümüzü yaşartıyor, ben ağlamıyorum. Nasıl yaşanmalı sorusu inceleme gerektirir. Çünkü yaşama sanatı en büyük sanattır ve en önemli sanattır, diğer tüm sanatlardan daha büyüktür, devleti yönetme sanatından büyüktür, iletişim sanatlarından, bunlara rağmen, biz hiçbir zaman bu konuyu, günlük hayattaki yaşama sanatını derinlemesine incelemedik, ki bu çok incelik, duyarlılık ve çok fazla özgürlük ister. Çünkü özgürlük olmadan yaşama sanatını anlamak mümkün değildir. Yaşama sanatı bir metod, sistem değildir ya da yaşam sanatını nasıl bulacağınızı başkasına soramazsınız, ama bu konu, oldukça fazla zihinsel faaliyet ve de sürekli dürüst olmayı gerektirir. Çok azımız dürüstüz. Gün geçtikçe dünyada daha da kötüye gidiyor. Dürüst insanlar değiliz. Birşey söylüyor, başka şey yapıyoruz, felsefe, Tanrı, kadim Hintlilerin icat ettiği teorileri üstüne konuşuyoruz ve bu konularda oldukça iyiyiz de, oysa kelime, betimleme, açıklama; hareket, eylem değil. Ve o yüzdendir ki aşırı derecede sahtekarlık var. Ve yaşama sanatını irdelemek için temel, sarsılmaz, değişmez bir dürüstlüğe ihtiyaç var. Yozlaşmamış, çevre koşullarına, taleplere, farklı türdeki mücadelelere göre kendini ayarlamayan dürüstlük. Çok karmaşık bir problemle ilgilendiğimiz için, çok dürüst olmak gerekiyor. Kusursuz şekilde düzenli, enerjiyi boşa sarf etmeyen, hiçbir yanılsama ya da geleneği yaşamayan bir hayat yaşamak hiç de kolay değil. İster eski, ister modern olsun gelenek, sadece eski kalıbı sürdürmektir. Ve eski kalıbın yeni olana uyması mümkün değil.
10:53 O halde bir arada ve ve gerçekten de birada demek istiyorum, yani konuşmacı birşey diyor sizler de kabul ediyor ya da etmiyorsunuz gibi birşey değil, bir arada, zekanızı, aklınızı, aklıselimliğinizi, eğer varsa, kullanıyorsunuz ve birarada, bu kompleks probleme bakıyoruz. Ve bunun bir ders olmadığını diğer sefer söylemiştik, size bilgi, veriler sunan, sizi eğiten, etkilemeyi amaçlayan, yavaş yavaş, inceden inceye sizi belirli bir tarafa yönlendiren bir ders değil. Yeni türde fikirleri aklınıza sokmak amacıyla propaganda yapılmıyor, bu tarz birşeyler yapılmıyor. Konuşmacının yok böyle değil deyip aslında onu ima etmesi onursuzluktur. Yani şimdi kendi beyninizi, kendi ivedilik hissinizi, talebinizi kullanıyorsunuz tamamen düzenli bir yaşam tarzı olup olamayacağını bulmak amacıyla. O yüzden, mümkünse bu akşam ciddi olun lütfen. Yılın geri kalanında, ya da haftanın geri kalanında ciddi olmazsanız dahi, yaşamınızda bir kereliğine de olsa kendinizle tamamen ciddi olun. O halde, şu soruyu beraber irdeleyebiliriz: yaşama sanatı nedir?
14:11 Bunu nasıl bulacağız? Bu sanatı. Herşeyi yerli yerine oturtarak, şunu ya da bunu abartmadan, içgüdülerinizi, dürtülerinizi belirli bir yönde kullanmadan ve diğer yönü tamamen ihmal etmeden. Belirli bir yönü tatmin etmeye çalışmadan, sadece siz ve konuşmacı bir arada, bulacağız- kendimiz için, konuşmacı size anlatmayacak, bunu anlamanız önemli.
15:22 Pardon, kargalar eğleniyorlar! Birbirlerine iyi geceler diliyorlar. Hava biraz kararınca, sessizleşecektirler.
15:46 O halde, en aşağısından, bu akşam için, içinde problem, çelişki barıdırmayan bir yaşam şeklini bulmanın ne denli önemli olduğunu görün. Çünkü çelişki ve problemler enerjimizi boşa harcıyorlar. Neden problemlerin var olduğunu bulmalıyız. Matematik problemleri, coğrafi problemler vb. -akademik problemler var, ama biz bu problemleri konuşmayacağız. İnsanoğlunun problemlerini konuşacağız. Onlar önce insan, sonra bilim adamı, mühendis, iş adamı vesaireler. İlk olarak, bizler insanız. Ama başka şeyleri önemsediğinizde, insan olduğunuzu unutuyorsunuz. O halde, lütfen bir arada araştıralım.
17:23 Yaşam sanatı, günlük hayatı aşırı duyarlılıkla, düzen titizliğinde sürdürmek değil midir? Düzen, uymak manasına gelmez, belirli bir kalıbı takip edip, kendini ona göre ayarlamak değil. Bu konuyu ağır ağır işleyeceğiz. Bu, tamamen farkında olmak, kendi düzensizliğimizi fark etmek manasına gelmiyor mu? Bunun farkında mıyız? Veya bunun sadece çevresel bir zorluk olduğunu, yoksa içsel olarak mükemmel bir düzenimiz olduğunu mu düşünüyoruz? İçsel olarak düzensizlik içinde, tezatlar içinde yaşadığımıza beraber bakıyoruz. Bu bir gerçektir. En büyük azizler bile -genel olarak biraz nevrotiktirler- en büyük azizler bile düzensizlik içinde yaşarlar çünkü hep birşeyler olmaya çalışıyorlar. Olma eyleminin ta kendisi- anlıyorsunuz mu? Umarım birbirimizi takip ediyoruz. Olma: Ben buyum, şu olacağım. Bu, olanın olması gerekene dönüşme çabasında, çelişkinin meydana geldiği bir ara, boşluk var. Ve bu çelişki düzensizliğin esasıdır. Doğru mu? Anladınız mı? Bölünmenin olduğu yerde -farklı insan sınıfları, ırklar, dinler ve içimizdeki tezat, bölünme, 'Ben buyum, şu olmalıyım', bunda bölünme mevcut. Tam da bu bölünme düzensizliğin köküdür. Çünkü bunda tezat vardır -öyle mi?- ben buyum, düzenli olmalıyım. 'Düzenli olmalıyım' dediğimde, karmaşa içinde olduğumu fark ederim, böylece, düzen getirmeye çalışırım, düzenin ne olduğu konusunda bir taslak, plan hazırlarım ve bunu takip etmeye gayret ederim. Bir arada dinleyebilirseniz, tam da bu olgunun, düzensizliğin sebebi olduğunu söylüyorduk. Doğru mu? Anlaşıldı mı? Bu konuda az da olsa beraber miyiz? Çok fazla değil, sadece yeterince.
21:42 O halde içimizde psikolojik bölünme olduğunda, çelişki ve dolayısı ile düzensizlik olmalı. Şimdi, düzensizlik olduğu sürece, düzen getirmeye çalışmak gene düzensizliktir. Öyle mi? Ne anlattığımı anlıyorsunuz? Kafam karışık, hayatım düzensizlik içinde, bölünmüşüm, içerden parçalara ayrılmışım ve bu karışıklıktan ben bir kalıp, bir ideal, bir plan yaratırım ve kendime 'bu plana göre yaşayacağım' derim. Ancak bu planın kökeninde benim kafa karışıklığım var. Öyle değil mi? Açık mı? O halde, neden kafamın karışık olduğunu, neden düzensiz olduğumu anladım. Bunu anlayabiliyorsam, bu anlayıştan, algılamadan, hiçbir çabaya gerek kalmadan, düzen doğal olarak gelir. Yani, kafa karışıklığımın sebebini bulabilirsem artık bu karmaşa yoktur, bu durumda düzen olur. Merak ediyorum bunu görüyor musunuz? Bu konuda az da olsa beraber miyiz? Öyle mi? İyi. 'Evet, efendim' dediğinizde gerçekten bunu mu söylüyorsunuz? Ya da sadece sözel bir iddia mı -'hadi onunla ilerleyelim'. Bu dürüstlük değil! Bunu net olarak görmüyorsak, evet demeyin- 'görmüyorum' deyin o durumda beraber bir diyalogda bulunabiliriz. Ama, evet derseniz, niyetiniz, bu şekilde devam etmemiz yönündedir.
24:47 O halde, lütfen dikkatli bakın. Tam bir saatimiz var. Ve bu kafa karışıklığının farkındalığı -kafamızın karışmaması değil- bizzat kafa karışıklığını farketmek; sebebini, nedenselliğini ortaya çıkarıyor. O halde sebep nedir? Anlıyor musunuz? Hastaysam ve doktora gidersem, ve doktor -iyice bir doktorsa- belirli şeyleri yediğini, ya da yaptığını söyler ki bunlar tüm organizmanı alt üst etmiştir, o da şunu yap, bunu yapma der. Bu şekilde, ben değişirim, düzenli yerim. Aynı şekilde, sebebini bulabilirsek, o zaman etki de değişebilir. Ve etkide bir değişim olursa, sebepte de değişim olur. Anlıyor musunuz? Beraber miyiz ya da uyukluyor musunuz? Hadi devam edelim.
26:32 Yani, düzensizliğin doğasını anlamadan düzen mümkün değildir. Ve de düzensizliğin doğası kökünden kazınabilir. Karımla kavga ediyorsam, veya karım benimle kavga ediyorsa, neden kavga ettiğimizi buluyorum. Kavga etmeyi seviyorsak, bu farklı bir konudur, ama ben kavga etmeyi bırakmak istiyorsam, 'Bunu konuşalım, neden kavga ediyoruz bir bakalım' deriz. Ve o zaman fikirler üstüne tartıştığımızı anlarız, ben bunu isterim, sen başka birşeyi. Ve bu şekilde birbirimizle iletişim kurmaya başlarız ve sonunda ikimizin de onaylayacağı bir noktaya erişiriz. Aynı şekilde beraber, hayat sürmek, yaşama sanatıdır ki bu tamamen düzen demektir. Bu yaşama sanatıdır.
28:06 O zaman, yaşama sanatı korkunun olmadığı anlamını içerir. Bunu inceleyelim mi? Bu konu ile ilgileniyor musunuz? Yaşama sanatının hiç korkunun olmamasını talep ettiğini söylüyoruz -ruhsal güvenlik korkusu, ölüm korkusu, birşey olamamaktan korkma, kaybetme korkusu,kazanma-bildiğiniz üzere korku probleminin tamamını. Bunu beraber konuşalım mı? Korkudan tamamen özgürleşmek mümkün mü çünkü korkmuş bir beyin, korkmuş bir beyin, körelmiş bir zihindir, gözlem yapamayan, canlı olmayan zihin. Hepiniz korkmuyor musunuz? Bu konuda biraz dürüst olun. İçsel manada, hepimiz korkuyoruz. Önce içe bakacağız, sonra dışı inceleyeceğiz, diğer şekilde değil. Bunu anlıyor musunuz? Hepimiz fiziksel güvenlik isteriz, bunu herkes talep eder -para, mevki, güvenlik, fiziksel güvence. Ama içsel güvenliği, ruhsal kesinliği hiç araştırmayız. Çünkü içsel faaliyet dışsal olanı şekillendirir, dışı kontrol eder. Öyle mi? Bunu anladınız mı?
30:56 Yani, yaşama sanatı sadece tam düzeni içermez, aynı zamanda tamamen, psikolojik açıdan, korkudan özgür olmayı da içerir. Bu mümkün mü? Çünkü çocukluğumuzdan beri, korku ile yaşadık. Eşten korkma, başaramama korkusu, tatmin olamama korkusu, -korkunun doğasını biliyorsunuz, eminim, hepiniz. O halde, korkunun doğası ve yapısı nedir diye soruyoruz. Önce bunu kendinize sorun. Korku nedir, nasıl ortaya çıkar, sebebi nedir, ana sebebi nedir? Karanlıktan korkuyor olabilirim, çevre ne der diye korkuyor olabilirim, beni dövecek olan birilerinden korkuyor olabilirim. Korkunun farklı çeşitleri var. O halde, bu farklı türleri tek tek mi incelesek- senin belirli korkunu, onun korkusunu veya bana ait belirli korkuyu- ya da beraber ilerleyip, kökenini, ana sebebini mi bulalım? Öyle mi? Hangisini istersiniz? Farklı türdeki korkular ya da en derinde gizli olanlar, korkunun gizli kalmış doğası mı? Anlıyorsunuz? Korkunun kökeninde ne var? Konuşmacı soruyu size soruyor ve hiç olmazsa lütfen bu gece için dürüst olursanız -sonradan sahtekarlık yapabilirsiniz, bu sizin doğanız, bu sizin istediğiniz şey- ama bu gece için kendiniz için kökeninde ne var bulun, tüm bu korkuya sebep olan. Çünkü korku en yıkıcı şey. İçinde, kapalı kalırsınız... fiziksel sinirlilik, gerginlik hissi, kendini küçük, korkmuş hissetme, biliyorsunuz, korku duygusu ve korkunun olduğu yerde, her tür nevrotik davranış meydana gelir, akıl dışı, rasyonelmiş gibi davranan. Yani, kökenini kendiniz için araştırmanız önemli. Ya da çok sayıda kök sebep mi var, ya da sadece tek bir köken mi? Büyük ihtimalle, bunu düşünmediniz, para kazanmakla çok meşgulsünüz, devletiniz için kaygılanmakla çok meşgulsünüz, büyük ihtimal, hiç düşünmediniz ya da sorgulamadınız korku olmadan yaşanabilir mi diye.
35:51 'Olan'ı 'olması gerekene' çevirmek korkunun sebeplerinden biri. Oraya hiç ulaşmayacağım için bundan korkuyor olabilirim. Ayrıca, olup bitenden korkuyor olabilirim. Geçmişten de korkarım. Öyle mi? Yani, birarada bulmaya çalışıyoruz -konuşmacının söylediklerini kabul etmeden. Bu dürüstlük, şüphecilik ister, konuşmacının söylediği tek şeyi bile kabul etmeyip, kendimiz için korkunun esasını ve doğasını görmek. Doğru mu? Korku nedir? Neden korktuğumuz değil. Benim ölüm korkum var -öyle varsayalım- çünkü yaşlanıyorum ve korkmaya başladım. Neden korktuğunuzu sormuyoruz, bizzat korkunun kendisini, içeriğini soruyoruz. Anlıyorsunuz? Yorulmaya mı başladınız? Tamam. Korkunun kendisi nedir o halde? Nasıl ortaya çıkıyor? Bunun incelenmesini beraber yapacağız, ama sizler de katılacaksınız, sözel olarak kabul etmeden. Çünkü sözel, teorik ya da zihinsel olarak kabul ederseniz, sonunda hala korkuyor olacaksınız. Ve bu zaman kaybıdır, sizin ve konuşmacının zamanının. Ama siz ve konuşmacı beraber yürüyebilirse, beraber yolculuk edebilirse, korkunun tüm doğasını ve siz kendi kendinize korkunun ardındaki gerçeği kavrarsanız, o durumda özgür olursunuz. Hayatınızın geri kalanında korku içinde kalmak istemiyorsanız -bundan hoşlanabilirsiniz, insanlar korkunun bir türünü sevebilirler çünkü bu, onlara en azından tutunacak birşeyleri olduğu hissini verir.
39:10 Geçmiş nedir? Lütfen dinleyin, korkuyu konuşuyoruz. Geçmiş nedir, şimdi nedir ve gelecek nedir? Geçmiş, tüm biriktirdiğiniz hatıralardır, olup biten şeylerin anımsanışı ve şimdi geçmiştir, geleceğe kendini dönüştüren. Öyle mi? Bu gerçek bir olgudur. Yani sizler geçmiş anılarsınız, geçmiş anılar, geçmiş olaylar, tüm birikmiş geçmiş. Siz busunuz. Bir hatıralar demetisiniz. Bu bir gerçektir. Hiç bir hatıranız olmasaydı, yaşamazdınız. Yani siz busunuz. Geçmiş-lütfen dinleyin- zamandır, öyle değil mi? Geçmiş, zaman içinde birikmiştir. Geçen haftadan bir deneyimim vardır, bu deneyim bende bir anı bırakmıştır ve bu anı geçmiş deneyimlerden doğmuştur, ki 'geçmiş' kelimesini kullandığımda bu zaten zamandır. Anlaşıldı mı? O halde bu zamandır. Geçmiş zamandır. Ve geçmiş de hatıra, bilgi, deneyimdir. Öyle değil mi, beyler? Geçmiş deneyimdir, bilgidir beyinde hatıra olarak depolanan ve bu hatıradan düşünce ortaya çıkar. Bu bir gerçektir. O halde zaman, geçmiştir ve aynı zamanda anıdır geçmiş olan, yani, zaman ve düşünce birler, ayrı değiller. Bunu anlıyor musunuz? Beraber miyiz? Az biraz?
42:31 O halde, soruyoruz, korku hem zaman, hem düşüncedir. Geçen hafta korkuya yol açan birşey yaptım, bu korkuyu anımsarım ve bunun tekrar olmasını engellemek isterim. Yani, korkuya sebep olan geçmiş bir olay var ve bu beyinde anı olarak kaydedilmiştir. Bu kayıt ediş zamandır. Değil mi? Bu konuşma kaydediliyor, bu kayıt işi zamandır, kelime ve şey arasındaki şey, zamandır. Tüm bunları umarım anlıyorsunuzdur. Ve düşünce de zamandır çünkü düşünce anı vasıtası ile var olur, bilgi vasıtası ile, deneyim vasıtası ile, yani düşünce ve zaman benzerdir, beraberdir, ayrı değillerdir. Öyle mi? Ve bu korkunun kökeni bu mudur diye soruyoruz. Zaman ve düşünce, zaman-düşünce? Yani, ölüm korkum var. Doğru mu? Hala gencim, yaşlıyım, her ne ise, sağlıklıyım, ama ölüm beni beklemekte ve benim ölüm korkum var. Yani, onu bir kenara koysam da, hala ondan korkarım. Hepiniz ölümden korkmuyor musunuz? Evet? Hayır? Ölümden korkmuyorsanız, garip birileri olmalısınız.
45:10 Yani, korku, korkunun kökeni düşünce-zamandır. 'Zaman ve düşünceyi acaba nasıl durdurabilirim?' diye sormayın. 'Nasıl' dediğinizde bir sistem, bir metot istediğiniz anlamı çıkar, sonra da zaman anlamına gelen bu metodu kullanırsınız. Doğru mu? Yine o eski kalıba geri döndünüz. Anladınız mı? Ama eğer korkunun doğasına ve sebebine dair öngörü edindiyseniz, anladıysanız, bu düşünce ve zamandır, bunu gerçekten kavradıysanız, ona tutunun, ondan sakın kaçmayın! Bakın... Size neden bunları anlatmalıyım bilmiyorum, bunlar o kadar kolay ki. Ama hepiniz karmaşık insanlarsınız, fazla entelektüel, çok bilmiş, çok deneyim kazanmış, hiçbir şeye basit şekilde yaklaşamıyorsunuz. Buna gireceğiz.
46:53 Korku daha önce yaşanmış birşeyden kaynaklanır. Diş ağrım olduğunda, dişçiye giderim, o bunu iyileştirir, ama o şey, acı kayıt edilmiştir. Kayıt olduğu müddetçe, anı olmak zorunda ve bu anı 'Umarım bu yarın yine başıma gelmez' şeklinde konuşmak zorundadır. Yani, geçmişin acısı kaydedilir, sonra anı, ki anı 'Umarım tekrar yaşamam' diyen kayıttır -tüm bu süreç korkudur. Doğru mu? Bunun prensibini , korkunun doğasındaki esası anladıysanız, o halde, onun çaresine bakarsınız, ama korkudan kaçıyorsanız, aklileştirmeye çalışıyorsanız, 'Nasılım, bana söyle, bundan kaçmama yardım et' demeye çalışıyorsanız, hayatınızın geri kalanı için korkacaksınız. Doğru mu?
48:24 Yani, korkunun kökeni zaman-düşüncedir. Bunu anlıyorsanız- güzelliğini, inceliğini görün. Ve diğer konu ise: insanlar korkuyor -aynı sizin gibi- dünya üzerindeki çoğu insanlar ölümden korkar. Bu yaşamın temel korkularından biridir. Ve hepimiz ölümün herkes için olduğunu biliyoruz, sizin ve konuşmacı için. Bu tam bir netliktir. Öyle mi? Bundan kaçamazsınız. Daha uzun yaşayabilirsiniz, enerjinizi boşa harcamayarak, basit, sağlıklı, akla yatkın bir yaşam sürerek, ama ne şekilde yaşarsanız yaşayın, ölüm kaçınılmazdır. Bunu kabul edecek misiniz? Kabul değil- bu bir gerçektir. Bu olguyla yüzleşecek misiniz? Öleceksiniz! Konuşmacı da. Siz- kimsiniz? Baylar, bayanlar, siz kimsiniz -kimsiniz? Sizin paranız, sizin mevkiniz, sizin yeteneğiniz, sizin sahtekarlığınız, sizin karmaşanız, sizin kaygınız, sizin yalnızlığınız, sizin banka hesabınız -siz tüm bunlarsınız, değil misiniz? Sade ve dürüst olun. Evet, öyle!
51:01 Ve bizler soruyoruz, ölecek isek, yaşam sanatı nedir? Beğen ya da beğenme, oradadır. Yaşam sanatı ne demektir ki ölüm korkun olmasın. Anlıyorsunuz? Bunu inceleyelim. Bunu sözel, entelektüel, teorik olarak değil de, gerçek manada inceleyelim ki ölüm gerçekte nedir bilesiniz. İntiharı savunmuyoruz. Belirli felsefeciler, varoluşçular ve diğerleri hayatın sürekli olarak tepeyi tırmanıp inmek olduğunu söylerler, tepeden yukarı çıkarsın ve belirli bir yüksekliğe erişince, inersin. Ve hayatın, böylesi bir yaşamın bir anlamı yoktur ve o yüzden intihar edersin. Anlıyor musunuz? Bunun yaşam şekli olduğunu söylemiyoruz, bu yaşam sanatı değil. Ama neden ölümden korktuğumuzu soruyoruz. İster genç, ya da yaşlı olalım vb... neden bu ıstırap var... bilincinde olunarak ya da bilincinde olunmadan. Ve ölüm korkusu da bir ıstıraptır. Öyle mi? Ailemden ayrılmanın acısı, acı -bildiğiniz gibi, tüm biriktirdiğim şeylerin acısı ve hepsini terk ediyorum. O halde, yaşama sanatı sadece günlük yaşamı nasıl yaşayacağımız değil, aynı zamanda yaşarken ölümün önemini bulmaktır. Doğru mu?
54:03 Ölüm nedir? Hastalık yolu ile biyolojik, organik bitiş vardır, yaşlanma, kaza neticesinde, bir takım talihasizliklerle -caddede giderken tesadüfen bir kiremit üstüme düşer ve ben ölürüm. O halde, ölmekten neyi kastediyoruz? Bu anlayabilirsek, o durumda yaşam ve ölüm bir arada yaşarlar. Anlıyorsunuz? Bir kişinin herşeyinin sonu olan değil.. yani organizmanın sona ermesi değil, ama beraber yaşamak, ölüm ve hayatla yaşamak. Bu soruyu hiç sordunuz mu? Büyük olasılıkla hayır. Bu soruyu sorun. Bu soruyu kendine sor, yaşayabilir misin: -ki bu yaşama sanatıdır- yaşamak ve ölümle hayat. Bunu bulmak için yaşamanın ne olduğunu bulmalısın. Hangisi daha önemli, ölmek mi yaşamak mı? Önce ve ya sonra? Sorumu anlıyorsunuz? Çoğu insan sonrası ile ilgilidir, acaba reenkarnasyon var mıdır, buna benzer konular. Ama hiç sormazlar, hangisi daha önemli, yaşamak mı, ki bu bir sanattır.. doğru yaşam diye birşey var mı, büyük olasılıkla, ölüm de doğru yaşamın bir parçası, -anlıyorsunuz- kişinin aptal yaşamının sonundaki değil!
56:38 O halde önce araştırmalı, yaşamak nedir. Siz cevaplayın, beyler. Tartışabiliriz, bunu hakkında diyalog kurabiliriz, ama soruyu kendiniz için cevaplamalısınız. Bu da, senin yaşamın nedir demektir. Günlük yaşamın nedir, yani senin hayatın nedir, günlük yaşamların uzun bir sırası. Peki, uzun yaşam dizisi nedir? Acı, kaygı, güvensizlik, belirsizlik. Doğru mu? Kendi yaratığınız bir varlığa hayali tapınma, süslü, hayali var oluş, uyduruk bir yaşam, inanç sahibi olmak, inançlı olmak -sizler bunlarsınız. Evinize, paranıza, bankanıza bağlısınız, karınıza, çocuklarınıza. Doğru mu? Bağımlısınız, tutuyorsunuz. İşte sizin yaşamınız. Buna itiraz edebilir misiniz? Buna itiraz edebilir misiniz? Konuşmacının yaptığı bu açıklamaya yani sürekli bir mücadele içindesiniz, sürekli çaba, sürekli acı, yalnızlık, ıstırap -işte sizin yaşamınız. Ve bunu bırakmaktan korkuyorsunuz. Ve ölüm size, 'Arkadaşım, onu beraberinde getiremezsin. Paranı, aileni, bilgini, inançlarını alamazsın.' der. Ölüm tüm bunları geride bırakmalısın der. Doğru mu? Bunu kabul ediyor musunuz? Ya da inkar mı ediyorsunuz? Yüzleşin, beyler.
59:23 Yani, yaşama sanatı... -bunu cevaplamalı mıyım? Görüyorsunuz, benim cevaplamamı bekliyorsunuz. Bakın, karıma bağımlıyım, ya da belirli bir sonuca, buna acayip bağımlıyım. Şimdi, ölüm bana 'Yapamazsın. Ben geldiğimde bırakmak zorundasın' der. O halde, benim için yaşarken bırakmak mümkün mü? Evet, beyler. Yapacak mısınız? Bırakacak mısınız? Tamamen sessizlik. Mobilyama bağımlıyım, onu parlattım, ona baktım, eski bir mobilya parçası, onu vermeyeceğim, o benim. Onunla senelerce yaşadım, seksen senedir. Benim bir parçam. Bu eşya parçasına bağımlı isem, bu mobilya bendir. Biliyorum gülüyorsunuz, ama bu eşyayı bırakmayacaksınız. O halde, ölüm size 'Arkadaşım, o masayı beraberinde getiremezsin.' der. O halde, tamamen özgür olabilir misiniz, bu eşya parçasına bağımlılıktan tamamen özgür olabilir misiniz? Bu eşya ile yaşıyorken, ona bağımlı olmaktan tamamen özgür olabilir misiniz? Bu ölümdür. Anlıyorsunuz? Yani, yaşıyorsunuz, devamlı yaşıyor ve ölüyorsunuz. Hayır, bunun güzelliğini görmüyorsunuz! Bunun size sağladığı özgürlüğü görmüyorsunuz, enerjiyi, yeteneği. Her nerede bağımlıysanız, korku, kaygı, belirsizlik oradadır. Belirsizlik, korku ıstıraba yol açar.
1:02:49 Ve ıstırap sorusuna eğilin ki bu, yaşamınız bir parçasıdır. Dünya üzerindeki herkes acı çekti, gözyaşı döktü. Siz göz yaşı dökmediniz mi? Eşiniz sizi umursamıyor, o sizi ve siz de onu kullanıyorsunuz. Ve birden bunun ne kadar çirkin olduğunu farkediyor ve acı çekiyorsunuz. Tarih boyunca insanoğlu din adına insan öldürdü, Tanrı adına, ulusalcılık adına... Yani, insan çok fazla acı çekti. Ve bu problemi çözmeyi beceremedi, hiç acı çekmemeyi. Çünkü ıstırabın olduğu yerde, sevgi olmaz. Acı çekmede sadece kendine acıma yoktur, ayrıca, yalnızlık, ayrılık, bölünme korkusu vardır, pişmanlık, suçluluk- tüm hepsi bu kelimede mevcuttur. Ve bu problemi hiçbir zaman çözmedik. Ona katlandık, göz yaşı döktük ve oğlunun anısını devam ettirdik, ya da kardeşin, eşin anısını hayatının tüm geri kalanında. Acının sonu var mıdır? Ya da bu yükü sonsuza kadar taşımalı mıyız? Bunu bulmak da yaşama sanatıdır. Yaşam sanatı, korkunun hiç olmamasıdır. Ve yaşam sanatı aynı zamanda, hiç acının olmaması demektir. O halde, bu karmaşık problemi inceleyelim, neden başkalarına karşı yalnızca kaba değil, ayrıca onlara karşı acımasız, vahşiyiz, milyonlarcasını, binlercesini öldürüyoruz. Ve kim bilir kaç kişi oğulları, eşleri, veya ilişkilerinin vb ardından göz yaşı döktüler? Ve biz hala aynı kokuşmuş, kirli, acımasız oyuna, birbirimizi öldürmeye devam ediyoruz.
1:07:04 Buraya gelirken gördüm, sanırım burada bir askeri gösteri olacak. Öyle mi? Evet, beyler. Ve sizler ordunuzla ve tüm bu zırvalarla çok övünüyorsunuz! Ve her bir ülke kendi askeri aletleriyle, binlercesini öldüren aletleri ile övünüyor. Böyle devam etmemesi gerektiğini kabul edip bir sonraki gün devam ediyorsunuz hiç kendi içinizdeki şiddeti bitirme ihtimalini, neden savaşın olduğunu incelemiyorsunuz. Altı bin yıldır savaşların olduğunu farkediyor musunuz -insanın insanı öldürdüğü? En kirlisinden, en çirkininden. Ve senin umurunda değil. Uzaklarda bir yerlerde meydana geliyor ve sizi ilgilendirmiyor. Ama siz de onun için hazırlanıyorsunuz.
1:08:51 Yani, yaşam problemlerinden biri de budur, ıstırap olmadan yaşanabilir mi? Istırap nedir? Neden, oğlum öldüğünde -benim oğlum, seninki değil, o senin sorunun- oğlum öldüğünde içimde birşeyler koptu, özellikle ben bir kadınsam. Onu rahminde taşıdım, doğurdum ve ona baktım, onunla ilgilendim ve tüm bunların acısı ve zevki, anne olmanın mutluluğu ve sonunda o öldürülüyor -senin ülken için. Ülken için ölmesi gerekli. Tüm bunları anlıyorsunuz, değil mi? Neden izin veriyorsunuz?
1:10:35 O halde, ıstırap nedir? Oğlumun -gitti, hiç geri gelemeyecek, sonraki yaşamda ya da cennet veya cehennemde buluşacağımızı düşünsem de o gitti, bu bir gerçek. Ama ben anısını taşıyorum. Kalbimde onun resmini taşıyorum. O anıyla yaşıyorum, göz yaşı döküyorum. Unutamıyorum. O, benim yükümün bir parçası. Tüm bunları bilmiyor musunuz? Ya da konuşmacı alakasız birşeylerden mi bahsediyor? Ve sizler neden acı çektiğimizi hiç sormadınız. Ve bizler acıyı, ıstırabı hiç sorgulamadık ve ıstırap hiç bitebilir mi diye sormadık, yaşamımızın sonunda değil, şimdi, bugün. Bu konuyu irdelerseniz -şimdi yaptığımız gibi- sebebi nedir? Kendine-acıma mı? O genç, taze, canlı biriydi ve o gitti mi? Ona bağımlı olmam mı? Tüm bunlarla yüzleşin! Ona bağımlı olmam mı? Ve bu bağımlılık nedir? Ben neye bağımlıyım? Oğluma mı? 'Oğlum' derken neden bahsediyorum? Mantıklı olun, benim oğlum nedir? Bende onun bir resmi var, bende onunla ilgili bir imaj var. Onun birşey olmasını istiyorum. Doğru mu? Onun birşey olmasını istiyorum ve o benim oğlum. Ve ona umutsuzca bağımlıyım çünkü o benim işlerimi devam ettirecek, fazla kazanmakta gittikçe daha başarılı olacak. Biliyorsunuz, hepiniz bu oyunu oynuyor ve iyi biliyorsunuz, Ve bu işin bir tarafı. Ve bir de ona belirli bir şefkat duyuyorum. Buna sevgi diyemeyiz, ama belirli bir tür şefkat diyebiliriz. Eğer oğlunu sevseydin, başka tür bir eğitim verirdin, başka bir tarz büyütme şeklin olurdu, senin ayak izlerini takip etmezdi. O yeni bir kuşak ve yeni kuşak seninkinden tamamen farklı olabilir. Umarım öyle biridir. Onun yeni bir kuşak olmasını, benden farklı biri olmasını istiyorum. Benim yaptığımı devam ettirmemesini -mühendis, iş adamı ve tüm benzer işleri. Ama benim paramın, benim mallarımın, benim evimin ona miras kalmasını istiyorum -oynadığınız oyunu hepiniz biliyorsunuz. Ve o öldüğünde herşey alt üst oluyor. Bu işte, benim onun ile ilgili resmim, onun o veya şu olmasını dilemem; hepsi sona eriyor ve ben şoktayım. Ve yeğenime dönüyorum, aynı kalıbı sürdürecek birisine, çünkü çok param ya da tek bir odam var. Tüm bunları anlıyor musunuz? Bunların hepsi ne kadar da acımasız. Ve büyük ıstırabın nedenlerinden biri de bu.
1:16:56 Ve ölüm tabii ki nihai acı. Ama ölüm ve hayatla beraber yaşıyorsanız, o durumda bir değişiklik olmaz. Her gün yeniden taptaze doğuyorsunuz- siz değil yeni birşey her gün yeniden doğuyor. Ve bunda muazzam bir güzellik var. Bu yaratımdır. Sadece bir resmi yapmak, ev inşa etmek, mimarlık değil, bununla yaşamak: ölüm ve yaşamla. Ve bunun içinde mükemmel bir özgürlük vardır. Ve özgürlük aynı zamanda, 'özgürlük' kelimesinin ana anlamında sevgi de vardır. Yaşama, yaşama sanatı ve ölüm sanatı, bir arada. işte bu durum büyük sevgi getirir. Ve sevginin kendine ait bir zekası vardır, kurnaz zihnin zekası değil. Zeka, beynin dışında olan birşeydir. Bunu yarın konuşacağız.