Krishnamurti Subtitles home


BO84T4 - Sevgi, özgürlük, iyilik, güzellik birdir
4.Halk Konuşması
Bombay, Hindistan
12 Şubat 1984



2:04 Bu son konuşma.
2:16 Dün yaşama sanatı üstüne konuşuyorduk. Sanırım bunu daha detaylı incelemeliyiz. Çoğumuz bu konuya çok az kafa yormuştur, bizler yaşamın doğasını ve nasıl yaşanacağı konusunu çok nadir olarak irdelemişşizdir. Günlük yaşantımız; tüm çirkin çalkantıları, geçici zevkleri ve dini veya başka türlerdeki çok fazla eğlencesi ile. Neredeyse tüm akademik konuları inceledik, doktor, cerrah, veya mühendis olmak için seneler harcadık ve mühendis hiçbir zaman 'neden' diye sormaz. Belki beş veya altı sene eğitim aldı, çok fazla bilgi, stres, baskı ve malzemeden vb. öğrendi, O mesleği olduğundan, bir köprü nasıl yapılır hiç diye sormaz. Ama bizim gibi sıradan kişiler hep 'nasıl' diye sorarız. Çelişki olmadan nasıl bir yaşam sürerim, hiç problem olmadan günlük talihsiz yaşamlarımızla alakalı. Sürekli çabalıyoruz, ulaşıyoruz, bir yerlere varıyoruz ve önünüze şöyle bir soru, bir problem konduğunda: Hiç problemin olmadığı bir yaşam sürmek mümkün mü, içinde hiçbir çelişkinin olmadığı, bu soruyu duyduğunuzda, siz 'Evet, bu kulağa hoş geliyor, bunu nasıl yapacağımı anlatsana' dersiniz, metodu ne, sistemi ne, diye sorarsınız, böylece çok huzurlu yaşayabiliriz, muazzam bir içsel hayranlık hissi ile, yüksek bir güzellik duygusu ile. Sonra da 'Nasıl olur anlat' deriz. Bence, zihinlerimizden, akademik konularda değil, ama ruhsal dünyada hiç sormamalıyız, -eğer nazikçe söylemek gerekirse- 'nasıl'sorusunu. Kimseye nasıl diye sormayın! Onlar size sadece bir sistem, metot sunabilirler, ki bu sonra başka bir köleliğe dönüşür, içine düştüğünüz başka bir tuzağa.
6:33 Yani bu akşam bu soruyu irdeleyelim. Savaşlar üstüne konuştuk, insanların çocukluk çağlarından beri psikolojik olarak incindiğini konuştuk, ebeveynlerince, okulları ve üniversiteleri tarafından, ailelerince vb...incitildi -bizler incinmiş insanlarız. Ve bu acı kaçınılmazdır ki korku doğurur. Korku üstüne bayağı konuştuk. Ayrıca zaman husunda konuştuk. Sadece saate dayanan kronolojik zaman değil, başarının psikolojik aracı olarak zaman: Ben buyum, ama şu olacağım, şimdi asabiyim, bir gün şiddeti bırakacağım. Bu, sürekli 'olanı' 'olmalıyım' a dönüştürme de zamanın bir faktörüdür. Çünkü zaman bizim için önemli, sadece fiziki zaman değil -buradan oraya gitmek- aynı zamanda düşüncenin icadı olan ideali: bir ideali elde etmek zaman ister. Yani zamana bağlıyız. Ve yazarlar ve bazı insanlar zamanın sonu, zamanın bitişi var mı diye sordular.
8:59 Ve buradaki dünkü ve tüm diğer konuşmalarda bunu beraber paylaştığımızı söyledik. Bu bir -onuncu kez söyleyeceğim- bu bir ders değil. Lütfen buna dikkat edin. Bu hiçbir şekilde akademik konularda sizi bilgilendiren, yönlendiren bir ders değil. Bu, siz ve konuşmacı arasında bir konuşma, yaşam, yaşamın olağanüstü karmaşıklığı üstüne bir konuşma, çok yoğun meşakkat, kaygı, umutsuz bir yalnızlık duygusu ve insanların akıttığı gözyaşları, sevilmek isteyip hiç sevgiyi bulamama veya biri sizi sevse de, onun hep sizi terk etme tehlikesi ve acısı var.
10:37 Yani bizler tüm bu konularda konuştuk. Ve birazımız, belki birkaçımız, hatta onumuz, gerçekten ciddi olanlarımız -dürüstlük manasında, hiç sarsılmaz bir dürüstlük, hiç bozulamayan bir bütünlük koşullar ne olursa olsun- eğer böyleleri yaşıyorsa, en azından birkaç kişi, o durumda toplumda kökten bir değişim getirebiliriz. Toplum üstüne konuştuk. Biz neysek toplum odur. Toplumu, bu çirkin, acımazsız, berbat hale biz getirdik -modern toplumun ne olduğunu biliyorsunuz. Bundan bizler sorumluyuz, her birimiz. Ve kökten, temelden bir değişim yapmak için toplumun yapı ve doğasında, kendimizi çok ciddi şekilde incelemeliyiz, teorik, problem bazında ya da felsefi olarak değil, sadece gerçekte ne olduğumuzu görmek adına. Ve gerçekle yüzleşin, kaçmadan, çok derinlere inin. Ve böylece belki birkaçımız farklı bir kültür ortaya çıkarabilirler.
12:57 Ve dün söylediğimiz gibi, en azından bu akşam, ciddi, dürüst olalım. Yani, kelime şey değildir, açıklama gerçeğin kendisi değildir, dağın betimlenmesi, ne kadar güzel durduğu, mavi gökyüzündeki bir dağ ve harika gölgeleri üstüne büyük bir şiir yazmak, tüm bu tanımlamalar ve resimler gerçek dağ değildir. Ama çoğumuz, betimleme, açıklama ile tatmin oluyoruz, sonra da bu açıklamayı bir ideale dönüştürüyoruz ve bu ideale uygun şekilde yaşamaya çalışıyoruz, ki bu yine bir dizi çelişkiye dönüşür. Son birkaç yıldır ve bundan önceki üç konuşmada tüm bunlara baktık. O halde, kendinize anımsatın; siz ve konuşmacı beraberce derinlemesine, ciddiyet ve büyük dürüstlükle büyük bir sanat olan hayatı nasıl yaşanacağını beraber inceliyoruz.
14:55 O halde daha fazla incelemeye başlayalım. Öğrenmek için alçak gönüllük şart, değil mi? Alçak gönüllük. Kibir değil, dış kabule dair bir duygu değil, ama öğrenmek için çok fazla alçak gönüllük gerekiyor. Oysa çoğumuz bu kalitede alçak gönüllüğe sahip değil -saygı duyduğunuz kişiye değil, bu alçak gönüllülük değil, bu sadece otoriteyi kabul etmedir ve siz otoriteye tapıyorsunuz. Bu sabah olanları gördünüz. O halde, alçak gönüllük yaşamın etkenlerinden biri, kibir, kendi beğenmişlik değil. Çok fazla bilmek kişiye kendini önemli hissettirir ve öyle biri gururludur, bir mevki, statü, güç, para elde etmiştir ve bu gösterişlilik sonra kendini alçak gönüllü olmaya çalışır. Tüm bunları bilmiyor musunuz? Ve alçak gönüllük kibirden doğmaz. Tevazu, yaşamın olağanüstü karışıklığını anlamak için gereklidir. VE tevazu...özgürlükle beraber.
17:34 Hepimiz çok özgür olduğumuzu düşünüyoruz istediğimiz yapmak, arzularımız, arzularımızı tatmin etmek -işte bu toplumun özelliklerinden biridir, her birimiz her neyi istiyorsa yapmak için özgürdür. Doğru mu? Hepiniz bunu yapıyorsunuz. Zengin olmak istiyorsunuz, kendinizi ifade etmek istiyorsunuz, kendi yolunuzdan gitmek istiyorsunuz, fikirleriniz, vardığınız sonuçlar konusunda çok eminsiniz. Seçmek için özgürsünüz. Ve buna özgürlük diyoruz. Ve bu özgürlüğün dünyamıza neler yaptığını gözlerseniz, çok fazla karmaşaya yol açtı, dünyayı karıştırdı, herkes kendine has -rekabetçi- arzularını ifade ediyor. Ve buna özgürlük diyoruz. O halde, özgürlüğün ne olduğunu incelemeliyiz. Lütfen kendinize bu soruyu sorun. Özgürlük, bir seçim meselesi mi? Seçim yapma özgürlüğünüz var, buradan oraya gitmek için, farklı meslekler edinmek için -birini beğenmezseniz, diğerine giderseniz. Kendini ifade etmede özgürlük, istediğini düşünmekte özgürlük, ifade etmede-büyük ihtimalle demokratik bir toplumda, totaliter devletlerde değil, oralarda özgürlük reddedilir.
20:03 O halde özgürlük nedir? Çünkü bu bizim yaşamımızın bir parçasıdır. Dün konuştuğumuz gibi, ölüm yaşamımızın bir parçası. Yaşam ve ölüm. Buna çok ciddi eğildik, ikisi, yani ölüm ve yaşam bir arada yaşar mı diye baktık. Dün bahsettiğimiz gibi, bu konu çok fazla dikkat, çok fazla inceleme ve yüksek zeka gerektirir. -ölümle beraber yaşama sanatı. Bunu konuştuk. Ve aynı şekilde özgürlüğün ne olduğunu beraberce konuşmalıyız. Gerçekten var mı? 'Özgürlük' kelimesinin köken anlamlarından biri de sevgidir. Ve sevgi bir seçim meselesi midir? Ve gerçek özgürlüğün ne olduğunu kendimiz için bulmamız gerekir. Birşeylerden özgürlük -acıdan, kaygıdan. 'Birşeyden' özgürlük. Ve özgürlük var mıdır? 'Birşeyden' olmayan, anlıyorsunuz? Birşeyden özgürlük ise, bu sadece bir tepkidir. Hapisteki birinin, 'Hapishanemden çıkmalıyım' demesi gibi. Psikolojik anlamda hapishanede yaşıyoruz ve acı verici, çirkin olduğunda, tatmin etmediğinde, ondan özgürleşmek istiyorsunuz. Yani, birşeyden özgürleşme demekle hapishanede olmak aynı şey, başka şekliyle. Birbirimizle buluşuyor muyuz veya ben kendimle mi konuşuyorum?
23:15 O halde özgürlük nedir? Bu, içten gelen orijinal, derin sarsılmaz özgürlük duygusu -birşeyden olmayan. Özgürlük nedir? Bu konuyu irdeleyebilir miyiz, konuşmacının söylediğini kabul etmeden, buna daha önce değindik. Konuşmacının dediğini kabul ederseniz, tekrardan otoriteyi takip etmenin eski kalıbına dönersiniz. O durumda konuşmacı sizin gurunuz haline gelir ve konuşmacı tüm gurulardan tiksiniyor. O kelimeyi kullanırsak, 'spiritüel' dünyada otorite bir günahtır. O halde, beraberce özgürlüğün ne olduğunu araştıralım.
24:50 Büyük ihtimal bu soruyu hiç sormadınız. Hepiniz birşeylerden kaçmak istiyorsunuz. Yalnızım- ve çoğu insan çok ama çok yalnız, ondan kaçmayı istiyorlar, farklı türdeki eğlenceler vasıtası ile dini ya başka türdeki. Peki, tepki olmayan bir özgürlük var mıdır? Ve bunu bulmak için, sevginin ne olduğuna bakılmalı. Sevgi bir tepki midir? Sevgi, bir çekim midir, seksüel ya da başka türlü? Lütfen bu soruları kendinize sorun doğru cevapları bulmak için. Bir soruya doğru yanıtı nasıl bulursunuz? Konuşmacı soruyu sordu, bu soruyu doğal olarak yanıtlarsınız, eğer düşünüyorsanız, soruyu takip ederseniz, o halde soruyu yanıtlarsanız. Konuşmacı da sizin cevabınıza yanıt verir. Bu gerçek sohbettir. Sizin cevabınızı yanıtlama, sonra sizler benimkilere yanıt verirsiniz. Öyle mi? Bunu az da olsa takip ediyor mıuyuz? Böylece, hem soru, hem cevap var, cevap ve soru. Bu cevap-soruyu, soru-cevabı sürdürsek ciddi ve yoğun olarak, bu durumda bu süreçte siz yok olursunuz ve konuşmacı yok olur, sadece soru kalır, anlıyorsunuz? O halde, o sorunun kendisinin canlılığı vardır. Kabul etmeyin, kendi kendinize sınayın. Bu, bir filiz, gül filizi gibidir. Soru havada bırakılırsa olduğu haliyle, o durumda bir filiz gibidir zamanla açılıp kendi doğasını açığa çıkaran, sorunun derinliğinin kendi canlılığı, enerjisi, itici gücü vardır. Bu bir diyalogdur, sadece diğerinin söylediğini kabul etmek değil.
28:44 O halde soruyoruz özgürlük, birşeyden olmayan özgürlük, sevgi midir? Ve sevgi bir tepki midir? Yani, güzel bir kadın veya erkek ya da muhteşem bir heykel görürüm -ona sahip olmayı isterim, onu duvarımda görmek isterim, her gün ona bakmak ve her baktığımda farklıdır, bu bir şaheserdir. Ve çoğumuz için, sevgi belki de yoktur. Lütfen, ben sadece bunu soruyorum, bunun olmadığını söylemiyorum. Çoğumuz, ne olduğunu bilmiyor. Çekimi biliyoruz, yumuşaklığı biliyoruz, acımayı biliyoruz, suçluluğu, pişmanlığı ve kıskançlığı biliyoruz. Kargalar çok gürültü yapıyorlar, maalesef. Tüm bunlar sevgi midir? Sorumu anlıyor musunuz? Sevgi değilse, o zaman sevginin tepkisi olmaz. Bu, o zaman özgürlüktür, tepkiden doğmayan. Hristiyan olabilirsiniz ve bir entelektüel olarak Budistliğe dönebilirsiniz. Sizin seçiminiz, Budist olmak için özgürsünüz, çünkü Budizm entelektüel anlamda çok daha canlı, ilgi çekicidir; içinde acayip bir derinlik ve diğer şeyleri barındırıyor. Ve birinden özgürleşip başka bir tuzağa takılıyorsunuz. Ve Budayı sevip, size özgü tanrıyı reddebilirsiniz. Tüm bunlara özgürlük deniyor. Kargalar özgürler! Bunu anlamak çok önemli, entelektüel ya da sözel manada değil ama derinliğini ve güzelliğini.
32:28 Ve ayrıca sormalıyız yaşama sanatından konuşurken, güzellik nedir? Avrupa'daki muhteşem katedrallerin mimarisi, dünyanın muhteşem tapınak ve camileri, büyük mimarlar, büyük ressamlar tarafından meydan getirilmiş, büyük heykeltraşlarca -Mikelanjelo, inanılmaz! Tüm bunları görmek, bu güzelliktir. O halde, güzellik insan yapımı mıdır? Lütfen bulmak adına beyinlerinizi kullanın. Kaplan, Allahtan insan yapımı değil! Bir tarlada tek başına duran bir ağaç, tüm ağırbaşlılığı ile muhteşem yaşlı ağaç -bu insan yapımı değil. Bu ağacı boyadığınız andaysa artık o insan yapımıdır ve siz onu beğenirsiniz, müzeye gidersiniz büyük bir ressam tarafından boyanmış ağacı görmeye. Yani, yaşam sanatının parçası olan hayatımız özgürlüğün derinliğini ve güzelliğini anlamaktır ve de iyiliğini. Ve güzellik -resim, şiir, muhteşem yazar değil- ama güzellik nedir? Güzel bir adam, güzel bir kadın, derinliği olan bir yüz. Ve yaşamda o estetik niteliği olmadan; yani duyarlılıktan kaynaklanan, yani tüm duyuların hareket halinde olmasından doğan, sadece belirli bir veya birkaç duyudan kaynaklanmayıp, tüm duyuların bütünsel hareketinden gelen. Tabii ki güzellik, ben olmadığında vardır. Anlıyorsunuz? Ben yoksam, güzellik vardır. Benlik yoksa, güzellik vardır. Yani, sevgi, özgürlük, iyilik, güzellik birler. Ayrı birşey yok, peşine düşülecek birşey yok, güzelliğin peşine düşersin ve hayatının geri kalanını buna adarsın. Ama hepsi birbiri ile alakalı. İyilik, bu sözcük, çok eski moda olsa da bu kelimenin kendisinin inanılmaz derinliği var. İyiliğin derinliğini hissetmek ki bu ancak özgürlük varsa mümkündür, sevgi, güzellik varsa.
37:01 Ve bir arada tekrar bu olağanüstü sorunu konuşmalıyız, tıpkı ölüm ve ıstırap üstüne yaptığımız gibi, beraberce dinin ne olduğunu irdelemeliyiz, çünkü bu, bizim yaşamımızın bir parçasıdır. Ve gerçek dinin ne olduğunu bulmak için -dünyada süregelen yapmacık şey hiç değil- üzgünüm, eğer Hristiyansanız, bozulmayın konuşmacının söylediklerinden, aynı şekilde Hindu olanlarınız, ne kızın, ne bozulun -hepsi batıl inanç ağı, inançlar, umutlar ağı, korkudan kaynaklanan. Tanrıyı icat ediyorsunuz. Tüm bunlar, ayindekiler, tüm kilisedeki şeyler, katedraldekiler, tapınak ve camilerdeki, hep düşünce tarafından bir araya getirilmiştir. Bunu kimse inkar edemez. Ve düşünce, söylediğimiz gibi, maddi bir süreç, çünkü düşünce deneyim, bilgi ve hatıra üstüne kurulmuştur, beyinde saklanıp, hücrelerde bulunur, o yüzden maddi bir süreçtir. Düşüncenin yaratımı olan hiçbir şeyin kutsallıkla ilgisi yoktur. Düşünce yaratımı olan şeylere tapınabilirsiniz, gurunuza ve kitaplarınıza tapınabilirsiniz -İncil, Kuran hangisini okuyorsanız, şu dini edebiyat denenleri- ama hepsi düşünce ürünü, Tanrı'nın direkt ağzından veya atın ağzından değil. Tüm bunlar din değil. Doğru? Bunu net görmek çoğu kişi için oldukça zordur çünkü kalbimizde hep bir şeyler için umut vardır bize güç veren, bizi ölüm sancısından özgürleştirecek. Bizi avutacak birini, büyük Babayı, yukardakini isteriz. Size iyi bir fıkra anlatmak isterdim- yok-şimdi zamanı değil.
40:26 Yani, bizi birinin avutmasını istiyoruz, ne yapacağımızı söyleyecek birisini, tapınılacak birini, bağlanılacak birini yalnızlık ve umutsuzluğumuzdan. Ağladığımızda birinin elimizden tutmasını istiyoruz. Ve düşünce tüm bu olağanüstü yanılsamaları yaratır Tanrı, tüm törenler gibi, tapınak, cami ve kiliselerdeki tapındığınız herşey -hepsi düşünce ürünü. Ve tüm bunların din olmadığını söylüyoruz. Bunu görebilir misiniz? Zihinsel anlamda değil, o zaman bir oyuna dönüşür, oldukça aptal bir oyuna ama eğer hiçbir anlamı olmadığını gerçekten görebilseydiniz, bu bir kandırmaca, ikiyüzlülüktür, çünkü günlük yaşamımızla bunun hiç ilgisi yoktur. En eski çağlardan beri, her tür tanrınız oldu, tarih-öncesinden ve bu tanrılar, onların tanrıçaları ve onların törenleri insan beynini değiştirmedi, insanın acımasızlığını, insan savaşlarını. Gurularınıza tapıyorsunuz, onları izliyorsunuz, ama hiçbir savaşı durdurmayacaksıınız, tüm benliğinizi değiştirmeyeceksiniz.
42:46 O halde, dinin ne olduğunu inceleyelim. İncelemek için tüm batıl inançlardan, tüm otoritelerden doğal olarak özgür olmalısınız. Bunu yapacak mısınız? Kitabın otoritesi, geleneğin otoritesi, kendiniz için yarattığınız otorite, kendi deneyimlerinize dayanarak. Tüm bunları anlıyorsunuz? Bu şekilde zihniniz, beyniniz özgürleşir her tür yanılsamadan. Bu mümkün müdür? Çünkü beyin yanılsamalar, efsaneler icat eder. Yunan, eski Mısıra ait tüm efsaneler ve sizin kendi Hristiyan ve Hindu mitolojisi -hepsi düşünce icadı, süper-star ve vb... Beyin gerçekten tüm bunlardan özgürleşebilir mi? Ve asırlar boyunca beyin şartlanmıştır, propaganda, gelenek aracılığı ile, kitaplar vasıtası ile -dinin ne olduğu hakkında. Bundan özgürleşecek misiniz? Ateist olmayın, o da başka tür tepkidir, tamamen özgür olan bir beyne sahip olun. Bu kendini çok iyi inceleme gerektirir, her düşünceye, eylemin her hareketine çok dikkat etmek gerekir ki, tüm benliğiniz her tür yanılsamadan arınsın, ama arzunun doğasını anlamadığımızdan, bu pek de kolay olmaz. O, yanılsamaları yaratansa rahat olma, biraz yardım alma arzusudur -anlıyorsunuz? Aydınlanmayı arzulamak tek istediğiniz şey.
46:26 O halde, arzunun ne olduğunu irdelemeliyiz. Bunu anlıyorsunuz? Cidden, dürüstçe incelemek zorundayız -en azından bu zamanda- arzunun ne olduğunu dürüstçe kendiniz için anlayın, neden arzu bizi bu hale getirdi, birbirimizle savaşma, rekabet, birbirimizden nefret etme, güç arzusu. Güç, ister politik güç, ister papazın gücü olsun, veya tapınaktaki bir resmin gücü, kocanın karısı üstündeki gücü, gelini üstündeki gücü -takip ediyorsunuz?-güç. Muhteşem bilgisi olan birine bu bilgi büyük bir güç verir. Gücün her türü kötü, çirkin, acımasızdır. Ve biz hepimiz güç istiyoruz -güç para demektir. Para her neyi istiyorsan yapma özgürlüğüdür. O halde beyninizin tüm otorite ve güçten özgür olması gerekiyor. Bunu yapacak mısınız? Buna çalışacak mısınız? Bunu inceleyecek misiniz? Veya sadece dinliyorsunuz, bir saati gerçek olan birşeyi dinlemekle geçiriyor ve burayı terk edince de unutuyorsunuz. Yaptığınız işte budur. Ve bu durumda böyle yapacaksanız, burada olmamalısınız, çünkü bu bir zehir görevi yapacaktır -gerçek bir şeyi duyup da onu yaşamamak. Sonra da çelişki yaşayacaksınız ve bu çelişki beyni mahveder, dejenere eder. Yani ya dinlemeyin ya da tüm kalbiniz ve zihninizle öyle bir dinleyin ki kelime eylem olsun. Bu ikisi ayrı değildir. O halde, beyniniz tamamen özgür olabilir mi, tüm gelenek, tüm otoriteden -kendi otoriteniz dahil, ki bu kendinize güven anlamına gelir, size bir otorite sağlayan. Anlıyorsunuz, bu çok karmaşık bir problemdir. Polisin otoritesi, hükümetin otoritesi, yasalar -sözüm ona tamamen yok saydığınız- vergilerin otoritesi. Bunlar tamam mı, ben....
50:48 O halde, beyniniz tüm bunlardan özgürleşebilir mi ve bu özgürlük bir tepki değildir, çünkü otoritenin doğasını anlıyorsunuz, geleneğin doğasını anlıyorsunuz -ki bu sadece takip etme, mekanik kabul etme olup beyni bozar. Bunu gördüğünüz için, bir kenara bıraktığınızdan, bu tepki olmaz. Tepki verirseniz, tekrar eski kalıba dönmüş olursunuz.
51:38 O halde din nedir diye sorabilir miyiz? Anlıyorsunuz? Ancak böylece onu bulabilirsiniz. Bu meditasyon demektir. Bu kelimeyi kullanabilir miyim? Çünkü ne de olsa tüm gurular bu kelimeyi kullanagelmişlerdir ve para yapan gurular, güçleri, mevkileri ile, size öğretiyorlar. Çok okul var dünyanın farklı bölgelerinde, size meditasyonu öğretiyorlar, Tibet meditasyonunu, -tüm bunlar ne kadar saçma gözüküyor- Tibet, Budist, Hindu, Zen ve senin gurun belirli bir tür meditasyon icat ediyor ve sizler de içine düşüyorsunuz. Ama siz hiç sorgulamıyorsunuz, çünkü birşey elde etmek için çok aç gözlüsünüz- meditasyon nedir diye hiç sorgulamıyorsunuz. Bu ne demektir? Nasıl meditasyon yapmamalı? Nasıl meditasyon yapılır derseniz, o çok kolaydır: bunu yap ve şunu yapma, başının üstünde on saat otur... belirli bir pozisyonda otur, belirli şekilde nefes al, zihnini, düşünceni kontrol et. Ve bu düşünceyi kontrol eden kontrolcü kimdir? Bunu hiç sordunuz mu? Kontrolcü kimdir siz meditasyon sırasında düşünceyi kontrol etmek isteyince veya işteyken ya da başka yerde -kontrolcü kim oluyor? Bu, düşüncenin bir parçası mıdır? Doğru mu? Öyle mi? Yani, aynı zamanda düşünce olan, kontrolcü düşünceyi kontrol eder. Oynadığımız oyunu anlıyor musunuz?
54:25 O halde, meditasyon nedir? Yaptığımız meditasyon arzudan doğar. Hayır? Huzura erişmek istiyoruz -bundan ne kastettiğinizi bilmiyorum. Aydınlanmayı başarmak istiyoruz, nirvanaya ulaşmak istiyoruz, birşey olmak istiyoruz. Doğru? Biz hep.... Bu meditasyonun parçası -merdiveni tırmanma, cennete giden merdiveni- yani başarıya giden merdiveni, aynı şey, farklı birşey değil. Memur doğan kişi, yönetici olmak istiyor; Allan bilir siz ne olmak için meditasyon yapıyorsunuz. O halde meditasyon yapıyorsunuz. O halde tüm bunları bir kenara bırakabilirseniz, meditasyon nedir? Bunu bulmak için kısaca arzunun ne olduğuna bir bakalım.
56:13 Arzu nedir? Arzunun kaynağı nedir? Arzu nereden çıkar? Arzu, algılanan nesneden mi doğar? Güzel bir araba görürüm, bu görme arzuyu yaratır. Doğru? Lütfen, dikkat, söylediklerimi kabul etmeyin. Tüm bunlara şu anda karşı geliyoruz, o yüzden, sakın tuzağa düşmeyin. Nesne arzuyu yaratır mı? Güzel bir ev görürüm ve onu isterim. Olağanüstü bir zeka, muhteşem bir derinlik görüyorum ve 'Aman Tanrım, keşke buna sahip olsaydım' diyorum. Arzunun ne olduğunu iyice incelemeliyiz. Arzuyu sakın bastırmayın. Arzuyu bastırın demiyoruz, ya da arzuya kapılın. Tıpkı arzularını bastıran keşişler ve kendini arzuya kaptıran başkaları gibi. Yani kendimiz için, beraberce bakmalıyız kendimiz için -birileri söylemesin, ve konuşmacı da size söylemiyor, Allah aşkına, o size söylemiyor! Arzu nedir bakın, bulun. Nesne, bir araba, bir kadın veya güzel bir ağaç, hepsini harika bir bahçede görüyorsunuz, yeşil çimen, çiçekler, sabahın erken saatlerindeki koku, bahçedeki fıskiye, tüm bunları görüp 'Keşke böyle bir bahçem olsaydı' diyorsunuz. Hepiniz bu tarzdaki arzuyu biliyorsunuz. Evet, beyler. O halde ne bastırıyoruz, ne de kendimiz kaptırıyoruz, arzunun içeriğine bakıyoruz. Arzunun doğasını ve yapısını anlarsanız o halde onunla uğraşabilirsiniz. Arabayı görüyorsunuz -bu aptal örneği veriyorum, siz kendinize belirli bir örneği alabilirsiniz- mekanik olan birşey - bir araba, iyi bir saat- görüyorsunuz. Görmek, bu görselliktir, görme, görmeden sonra duygulanım gelir, peki bu duygulanımdan ortaya ne çıkar? Temas duygulanımın bir parçasıdır -doğru mu? -o halde-bir dakika- sonra ne olur? Tekrar etmeyin- eğer bunu konuşmacıdan daha önce duyduysanız, tekrar etmeyin, çünkü o durumda hiçbir anlamı kalmaz. Tekrar etme. Bir keresinde bir papağan gördüm, harika tüylü, güzel bir papağan, üstadın dedikleri üstüne gevezelik ediyordu. Ve bu sizin genellikle yaptığınız şey, tekrar, tekrar, tekrar... O halde, tekrar etmeyin, bu haldeyken, ikinci el insanlar olursunuz, onuru olmayan. Yani, görme, temas, duygulanım. Şimdi, bundan sonra ne oluyor? Yavaş ilerleyin, bulmak için. Arkadaşımın verdiği bu çok iyi saati görüyorum, bunu vitrinde görüyorum. İçeri girip, onu inceliyorum, ona dokunuyorum, ağırlığına bakıyorum, onu kim yapmış -bu durumda ne oluyor? O durumda düşünce araya girer, bir imaj yaratır ve 'Keşke ona sahip olsaydım' der. Yani, görme, temas, duygulanım sonra düşünce hemen imajı yaratır ve sonra tam o saniyede düşünce sizin o arabadaki imajınızı yaratırken, veya o saate sahip olma imajını o saniyede arzu doğar. Doğru? Bu konuda net miyiz? En azından zihinsel olarak.
1:02:45 Şimdi, bunu görüyorsanız, bir ara olabilir mi görme, temas, duygulanım arasında? Düşünce bir şekil vermeden önceki ara. Anlıyorsunuz? Ne hakkında konuştuğumu anlıyor musunuz? Anlıyor musunuz? Bir ara. Yapabilir misiniz? Hepsi çok hızlı. Siz bunu yavaşlattığınızda, tıpkı bir sinema filmi gibi, yavaşlatın, o durumda herşeyi detaylı olarak görürsünüz. Ve bu arzudur. O halde arayı uzatın. Çünkü siz arzusunuz, düşünce ve arzunun bizzat yapısı sizsiniz. Yani anlıyorsanız, düşünce ve tepkilerinizin doğasına bakarsanız, tüm mekanizmayı yavaşlatabilirsiniz, sessizce, yavaşça. Veya bunu hemen anlarsınız. Bunu bulmak dikkat ve tutku gerektirir.
1:04:44 O halde, tekrar meditasyona dönelim. Yani, eğer anladıysanız, sözel olarak değil, arzunun doğasını ve yapısını anladıysanız, o durumda geri dönüp, meditasyonun anlamına bakabiliriz. Bilinçli meditasyon, meditasyon mudur? Sorumu anladınız mı? Öyle mi? Tabii ki değil. Her gün on dakikalığına bilinçli olarak oturursam, ya da sabah yirmi dakika, öğleden sonra yirmi dakika, akşamları yirmi dakika, o durumda bu bir rahatlamaya, siestaya dönüşür, güzel, rahat, keyifli bir 'yatağa girme' -ve buna ne deniyor, İsim vermeyeceğim, sizler bu işler nasıldır biliyorsunuz. O halde meditasyon nedir? Bilinçli meditasyon yapıyorsanız, elde etmek istenen bir taraf, amaç, arzu vardır. Bu tabii ki meditasyon değil. Öyle mi? Yani memurun müdür olması gibi -çalışıyor da çalışıyor. Bu iki şey aynıdır. Buna iş, diğerine dini başarı diyorsunuz. Her ikisi de tamamen aynı. Bunu görüyor muyuz? Baylar, bunu görüyor musunuz, kim meditasyon yapıyor? Tabii ki hayır. Bu küçük zevklerinizi, küçük eğlencelerinizi bırakmak demek. Biz bilinçli meditasyonun meditasyon olmadığını söylüyoruz çünkü bu arzudan doğmuştur. Çünkü birşey elde etmek, birşey olmak için arzudan doğmuştur, bu da benliğin birşeye dönüşmesidir. Benlik, 'ben' Tanrıya dönüşür. Kulağa aptalca geliyor. Bu kelimeyi kullandığım için beni bağışlayın. O halde, meditasyon nedir? Bilinçli meditasyon değilse, meditasyon nedir? Anlıyorsunuz?
1:07:53 Meditasyon kelimesi ayn zamanda derinlemesine düşünmek demek ve de ölçme, ölçmek demek. Bu meditasyon sözcüğünün anlamının bir kısmı, köken anlamıdır Sankritçe'de vb... Şimdi, beyniniz ölçmeyi bırakabilir mi? Anlıyorsunuz? Ben buyum, şu olacağım. Ben kendimi sizinle karşılaştırıyorum, siz öyle güzelsiniz ki, o kadar zarifsiniz ki, zekisiniz,bir kaliteniz, derinliğiniz var, estetik olarak olağanüstü birşey taşıyorsunuz -ben onu isterim. Ölçüyorsunuz, ki bu karşılaştırmadır. Doğru mu? Karşılaştırmayı durdurabilir misiniz? Kabul etmeyin, -karşılaştırmayı bırakın, tek bir karşılaştırma hareketi olmadan yaşam olabilir mi, bulun.
1:09:12 O halde, anladınız mı? Sevgi bir tepki değil, bu durumda, o özgürdür -ne istediğinizi söylememek, ki bu tepki olur. Ve özgürlük bu sevginin bir parçasıdır. Sevginin olduğu yerde, zeka vardır, düşünceden doğmayan. Zeka, beynin dışında olan birşeydir -buna girmeyeceğim, bu, oldukça karmaşık bir konu. Aynı şefkat gibi. Şefkat, sevgi, özgürlük beynin dışındadır. Biliyorum, detaya inebilirim -ama zaman yok. Beyin şartlandığından, bunu ihtiva edemez.
1:10:20 O halde, meditasyon, kasti, bilinçli bir eylem değil. Tamamen farklı bir meditasyon var düşünce ve arzu ile hiç ilgisi olmayan. Ve bu da beynin gerçekten o kelimeyi kullanabilirsem, tamamen boş olması demektir. İnsan düşüncesinin yaptığı herşeyden boşalmış. Ve boşluğun olduğu yerde, -çünkü özgürlük de, sevgi de odur, boşluk, uçsuz bucaksız, sınırsız boşluk- ve boşluk olduğu sürece, sessizlik ve enerji vardı. Tüm gün kendiniz üstüne düşünüyorsanız, ki çoğumuz öyleyiz, o durumda, beynin olağanüstü kapasitesini kendinizle ilgili çok küçük konulara indirgediğiniz o durumda boşluk olmaz. Ve beynin kendine özgü bir ritmi olsa da -konuşmacı beyin konusunda uzman değil, ama o kadar uzun yaşadı ve kendi içindeki zamanı inceleyip başkalarını gözledi ki- beynin öyle bir ritmi vardır ki tek başına bırakılabilir. Ancak beyin sessizken, konuşmazken, sessizce, tamamen... o durumda kelimelerle ölçülemeyecek şey sonsuz olan, isimsiz olan meydana gelir.